KARADIR KAŞLARIN FERMAN
YAZDIRIR
Karadır kaşların ferman yazdırır,
Bu aşk beni diyar diyar gezdirir,
Lokman Hekim gelse, yaram azdırır,
Yaramı sarmaya yar kendi gelsin.
Karadır Kaşların Ferman Yazdırır türküsünün kahramanı MUSTAFA TUNA ile 14 ARALIK
2002 tarihinde SEYİTGAZİ ‘deki evinde DSP Eskişehir Milletvekili NECATİ ALBAY
ile birlikte yaptığım söyleşi...Mustafa TUNA ,astım hastası..Zor nefes
alıyor,arada bir yanındaki astım ilacı aletinden nefes çekiyordu. Zaman zaman
konuşurken zorlandı.
-Sayın Mustafa Tuna yıl 1944...Siz Seyitgazi’lisiniz, komşu kızına
tutuluyorsunuz. Ama babanız evlenmenize
karşı çıkıyor. Neden?
-Kızın babası Rum'dan dönme idi Babam ‘Ben soyuma Rum kanı katmam’ diye itiraz
etti. Kanımıza karışmasın dedi. Belki de isabetliydi. Düşüncesi öyleydi. Ama
gönül ferman dinlemediği için, biz kızı kaçırmak zorunda kaldık.
-Nasıl ve kiminle kaçırdınız?
-Arabacı Raşit vardı. Arkadaşımdı. Kız nişanlanınca, biz Raşit’in arabasıyla
kaçırmaya karar verdik. Benim aracı kadınlarım vardı. Haber getirip götüren...
Onlardan kızın ertesi gün çeşmeye geleceğini öğrendim. Bir yandan da kızın kına
hazırlığı var. Bu iş bitiyor, biz bunu önleyelim dedik. Kızın eviyle, Kuruçeşme
arasında dar bir sokak var. Arabayı sokağın başına çektik. Birgün önceden de
atları nallatmışız. Herşey hazır. Kız testileri su doldurup, omuzuna almış.
Sokak dar kaçacak-göçecek yer yok. Sabahın da körü... Saat 7-8 gibi. Kızı
yakaladım. Duvara çarptım. Omuzundaki su testileri kırıldı. Kucaklayıp arabaya
attım. Atları kırbaçladık. Yola koyulduk. Kalabalık bir gündü. Arabacı yolu
şaşırdı. Planladığımız yola gitmedi. Eskişehir yoluna saptı. Zaten arabacı Raşit
saralıydı. Nöbeti tuttu, titriyor. Kız bağırıyor. Bir elimle kızın ağzını
kapatıyor, ötekiyle Raşit’i tutuyorum. Yuları kavrayıp, atların sırtına
bineceğim ama, bu defa ötekiler arabadan düşecekler. Atlar başı boş koşuyorlar.
Aniden bir de karşıdan kamyon çıktı. Eskişehir tarafından geliyor. Kamyonu gören
atlar ürktü, anayoldan çıkıp, orman yoluna saptı araba.
-Ve ormanların gümbürtüsü başladı. Hangi ormandı bu?
-KIZILTEPE ORMANI diyoruz. Şu karşıdaki orman, Eskişehir yolunda. Atlar ormanın
içine daldı. O arada millet de peşimize düşmüş... Jandarma süvarisi bir yandan
çevirdi; kızın nişanlısının akrabaları öte yandan. Üstümüze geldiler. Nihayet
arabayı çevirdiler. Teslim olmak zorunda kaldık.
-Alıp götürdüler sizi...
-Götürdüler, tevkif ettiler..27 gün yattım. Sorgu hakimi samimi bir arkadaşımdı.
Ben o zamanlar Halkevi çalışmalarına katılıyorum. Oradan tanışıyoruz. Beni
hapishane bahçesinde volta atarken görmüş, işaret etti bana. ‘Hayrola
n’apıyorsun orada?’ diye sordu. Ben de ellerimi üstüste çaprazlayıp, tevkif
edildim dedim. Gardiyanı gönderdi ‘yaz, tahliyemi istiyorum de’ dedi. Yazdım,
imzaladım. ‘Sen aşağı in. Şimdi seni bırakacaklar’ dedi. Aşağı indim, beni
tahliye ettiler. O zaman sorgu hakiminin yetkisi vardı. Ben tahliye oldum. Ama
mahkeme devam ediyor. Dosya ağır cezaya, Eskişehir‘e gönderildi. Duruşmaya
çağırdılar. Mahkemeye gittim. İlk duruşmada beni tevkif ettiler.
-Suç kız kaçırma tabii ki ?
-Evet evet. 431’e 62 inci madde gereğince dava açıldı. Mahkeme devam ediyor.
İkinci duruşmaya kardeşimle babam, RAZİYE’yi de getirdiler.
-Babanız araya girdi yani?
-Evet, babam araya giriyor, kızın ifade vermesini istiyor. Alıp mahkemeye kızı
getiriyorlar. ‘Ben gönlümle gittim. Beni kaçıran olmadı. Yaşım küçüktü,beni
zorla evermek istediler, ben de Mustafa’ya rızamla kaçtım. Zorla filan
götürülmedim.’ Bunlar zapta geçti. Savcı itiraz etti: ‘Kızın yaşı küçük,
tanıklığı geçerli değil‘ dedi. Ben de ‘Sayın yargıç, akit kişiyi reşit kılar. O
zaman küçüktü ama, olay olmuş. Kişi reşit sayılır ‘ dedim. Beraatimi ve
tahliyemi istedim. İçeri girdiler, bir saat kadar kaldılar. Sonra kararı
açıkladılar. Bir seneye mahkum edildim. Yalnız bu arada bir şey anlatmam gerek
KARAKULAK diye biri var Seyitgazi’de... Varsıl. Benim onunla bir meselem var.
Ben ilk 27 gün yatıp çıktığımda, peşime adam takıyor...Beni vurdurtmak istiyor.
Adamın birine yüz lira veriyor. O da benim arkadaşımdı. Gelip bana durumu
anlattı. Biz o yüz lirayla,gidip güzel bir rakı içtik. Sonra Karakulak’ı yolda
çevirip rezil ettim. Beni vurdurtmak için verdiği yüz lirayla içki içtiğimizi
söyledim. Boynuma sarıldı, gönlümü aldı. Dayı yeğen olduk. Aramız iyileşti. Ama
sonradan öğrendim ki, bir senelik tevkifatımda onun parmağı var. Benim ceza
almam için mahkemeyi etkilemiş. Yıl 1944, tek parti dönemi...Bu tür şeyler kolay
oluyordu. Velhasıl biz bir yıl yatacağız. Ben temyiz ettim, fakat savcının kızı
da mahkeme kaleminde memur olarak çalışıyor. Kayıttan geçirdiğim dilekçeyi,
temyize göndermiyor. Ama dilekçenin tarih ve numarası elimde var. Bana karar
tebliğ ediliyor, bakıyorum temyiz isteğim yok...Yazmamışlar. İtiraz ettim.
Elimdeki tarih-numarayı gösterdim. Zaten tahliyeme iki ay kalmış. Gardiyana on
lira verdim, yeni yazdığım dilekçeyi bakanlığa gönderdim. Tahkikat açıldı,
müfettiş geldi. Haklı çıktım ama, bir sene yattım.
-Siz bu arada olayı türküye mi döktünüz?
-Ben Seyitgazi’deki ilk yirmi yedi günlük hapisliğimde, sazla türküyü söylemeye
başlamıştım. Hapishaneden, dışarıya taştı türkü... Bütün Eskişehir’in dilinde.
Öyle meşhur oldu ki türkü, Eskişehir yıkılıyor. Hapishanede berber Gazi vardı,
idamlık. Seyitgazi’den. O beni koruyor. Kimse bana dokunamıyor hapishanede.
Tatarlar var. "Leylalar" diye bir türkü söylüyorlar. Cümbüşün bini, bir para.
Bizim türkü de her tarafa yayıldı. Ben günümü tamamlayıp çıkacağım sırada, Hakkı
Efendi, yani kızın babası haber gönderiyor, "tahliye olduğunda doğruca bizim eve
gelsin görüşelim" diyor. Ama babam kabul etmiyor. Ben babamı karşıma alıp da
onlara gitmedim.
-Yani görüşmediniz...
-Ben kızla görüşüyorum, ama babasına gitmedim. Hatta hiç unutmuyorum, aracılar
vasıtasıyla kız bana bir çevre göndermişti. Baktım olmayacak, babam reddediyor,
1948‘de terk-i diyar eyleyip, Ankara’ya gittim. Orada iş bulup çalıştım.
İnşaatlarda çalıştım, taşeronluk yaptım.
-Eşiniz Hikmet Hanımla nasıl tanıştınız?
-Benim çalıştığım insanların akrabası idi. Her zaman görüyordum. Kısmetmiş,
istettim evlendik.
-Şimdi şunu öğrenmek istiyorum 'Karadır Kaşların Ferman Yazdırır Türküsü' bu
anlattığınız yaşam öykünüzün yansıması mı? Yani size ait değil mi?
-Bestesi de güftesi de bana ait.
-Başka türkü yaktınız mı?
-Şiirlerim çok, ama başka türküm yok.
-Bu türkü çok tutuldu. Herkes kendinden bir parça buluyor bu türküde... Öğrenmek
istiyorum ‘Karadır Kaşların Ferman Yazdırır’ ne demek sizce?
-Yani hatıra yazdırıyor demek.
-Kaşları kara mıydı?
-Karaydı, çok da güzeldi rahmetli canım ...(Burada Mustafa Tuna’nın gözleri
doluyor... Ağlamaklı oluyor)
-‘Bu aşk beni diyar diyar gezdirir’...
-Gezdirdi, uzun yıllar gurbette yaşadım. Yirmi iki yıl Seyitgazi’ye hiç
gelmedim...
-‘Lokman hekim gelse, yarem azdırır’...
-Çare yok yani...
-Çare yok ‘Yaremi sarmaya yar kendi gelsin’
-Çok sözleri var türkünün ...Ama unutmuşum.
‘Anası Ümmü de babası Hakkı,
Bizi ayırmaya var mıydı hakkı,
Kuruçeşme suyu çağlayıp akar,
Anası çıkmış da yollara bakar.’
-Anasının adı Ümmü, babasının adı da Hakkı mıydı?
-‘Ormanların gümbürtüsü başıma vurur, Sevdiğimin hayali karşımda durur.’ ne
demek?
Atlar ormana girdi ya...Onu kastediyorum.
-‘Kızıltepe ardıçları sallanır,
Birgün evvel atlarımız nallanır’. Bir gün evvel Raşit atları nallatıp, arabayı hazırlamış yani...Öyle mi?
-Evet evet...Kızıltepe ormanı da Eskişehir yolu üzerindeki orman...
-Sonra Hikmet Hanımla evlendiniz. Siz mutlu oldunuz, karşı tarafın durumu n’oldu?
-O çok üzgün öldü canım...
-Yakında mı öldü?
-1989’ın 21 Temmuz’unda öldü. Şu şiirle andım ben..
‘Açmış kollarını kara toprak,
Seni bağrına basmak için,
Niçin niçin niçin,
Çektiğin ızdıraplar için.’
(Sözün burasında Necati Albay, araya giriyor.)
-Mustafa Abi, senin türküde unuttuğun yeri ben hatırlatmak istiyorum.
‘Dolana dolana geldim bacana,
Çay mı demletirsin Kadir kocana,
Danıştın da mı geldin Sultan Elif Hocana
Ölüm ver Allahım, ayrılık verme’
-Bunlar kim?
-(Necati Albay) Kadir evlendiği adam, Sultan Elif de , Demirci Guru Memed’in
kardeşi, aracılık yapıyormuş.
-Benim yirmiyedi günlük hapisliğimde düğün yapıldı, evlendi. Altı ay, bir sene
kocasıyla kaldı. Benim için ifade verdikten sonra, kocasının evine gitmedi,
babasının evine döndü. İşte o zaman babası hapisten çıkınca doğru bize gelsin
dedi. Resmen boşanmamışlardı; ayrıydılar. Babam da rıza göstermeyince ben
buraları terkettim.
-Ne zaman terkettiniz; kaç yıl sonra döndünüz Seyitgazi’ye?
-1948 yılında terkettim; 1975 yılında döndüm. Çocukların çoğu gurbette doğdu.
-(Necati Albay) Babasıyla küsken arada bir ‘Köylü Gazetesi’ gönderirdi
Seyitgazi’ye. Beni de aralarına alırlardı, babası Ahmet Amca bana okuturdu
gazeteyi. Mustafa Abi’nin haberini öyle alırdık.
-Mustafa Bey, siz uygar bir insansınız, türkü yakanların duygusallığı fazladır.
Hayatını o türküye bağlar, etkisinden kurtulamaz. Ama siz bunları aşmışsınız.
Mutlu bir evlilik yapmışsınız. Meslek edinmişsiniz. Yetişkin çocuklarınız var.
Yaşamda başarılısınız. Ama burada benim öğrenmek istediğim şey şu; kızı
başkasına zoraki vermeleri, babanızın da itirazı mı sizi etkiledi? Olayın nedeni
bu mu yani?
-Evet.
-Kız ile sonra hiç karşılaştınız mı?
-Kocası öldükten sonra bir iki karşılaştık. Ailesiyle sürekli görüşüyoruz.
Tabii konu hassas olduğu için kimse üstüne gitmiyor.
-Mustafa Bey, peki bu türkü burada, Seyitgazi‘de doğmuş, Zonguldak’a nasıl
maledilmiş?
-Vallahi bilmiyorum ki...
-(Necati Albay) Ağabey benim hatırımda kalan şu; ben sana hatırlatayım da sen ne
dersen de... Bu türküyü sen Zonguldak’ta çalışırken, hani orada bir yerde
çalışmışsın ya!
-Bartın’da ...
-Hah!. Oralarda çalışırken, Zonguldak türküsü diye verdin. Buraya maledilmesin,
aileler üzülmesin diye. Benim hatırladığım, 1975’te sen buraya döndüğünde
seninle konuştuk. O zaman sen bana böyle anlattın.
-Bu hastalık bende unutkanlık yaptı. Birçok şeyi hatırlayamıyorum. Türkünün çok
sözünü de unuttum. Hatıra defterim vardı. Onu da yaktım.
-Şimdi işi yerine oturtmak gerek. Bu türkü Seyitgazi’li iki gencin yaşadığı olay
üstüne yakılmış. Olayın taze olması nedeniyle kimi ayrıntılar gizlenmiş. Ama
artık olan olmuş, ölen ölmüş... Gerçek neyse ortaya çıksın. Türkü de doğduğu yere maledilsin.
-Elli altmış sene geçti aradan. Ben yazdığım şeyleri hatırlamıyorum
-Bartın’da ne iş yaptınız?
-Tapu Kadastro’da çalışıyordum. Geçici görevle gittim. 1950’li yıllar olsa
gerek.
-Mustafa Bey, bu bir fikri ürün. Araba üretmek, tarlada bir şey yetiştirmek
gibi... Fikir üretimi... Size ait olan bu ürünü başkaları sahiplenmiş. Hem de siz
sebep olmuşsunuz. Allah gecinden versin size bir şey olsa, bina mal-mülk geçer
gider. Ama bunlar kalıcıdır. Bunlarla anılırsınız.
-İşte bilmiyorum gayri... Benim adıma bir şey kaydettirmedim. Kimse üzülsün
istemedim
(Necati Albay elindeki dizeleri okuyor.)
‘Minareye çıkıp bize baktılar,
Arkamıza candarmayı taktılar,
Arabada sarılıp da yattılar,
Ölüm ver Allahım ,ayrılık verme.’
-Necati Bey daha iyi biliyor. Halka malolmuş. Ben unutuldum artık, halkın oldu
türkü.
-Necati Bey, siz bir ay öncesine, yani 3 Kasım 2002 seçimlerine kadar DSP
Eskişehir Milletvekili idiniz. Benim de çok eski bir arkadaşımsınız. Bana da bu
türküyü araştırmam için yardımcı oldunuz. Anlaşılıyor ki, ‘Karadır Kaşların
Ferman Yazdırır’ türküsü, doğduğu yere mal edilmemiş. TRT kayıtlarında Zonguldak
görünüyor. Oysa olay burada, Seyitgazi’de geçmiş. Sizin de çocukluk anılarınızda
yeri var. Bana bu türkünün bu bölgeye ve Mustafa Bey’e ait olduğunu nasıl
açıklayabilirsiniz?
-Şimdi Yaşar’cığım, Mustafa Abim, benim çok sevdiğim birlikte olduğum, beraber
gün geçirdiğim bir kişi. Mustafa Abi yetişme çağında, Seyitgazi’yi terketti
gitti. Nedeni bir kız kaçırma olayıdır. Mustafa Abi’nin babası ile de yakınlığım
vardı. Zaman zaman bir araya geldiğimizde, 'Ah oğlum, benim bir oğlum var,
şimdi buralarda değil’ der iç geçirirdi.
-Bu olaya müdahalesinden ötürü üzüntü duyar mıydı?
-Duymaz mıydı? Ben gerçekten Mustafa Abi’yi çok merak ederdim. Onu tanımamıştım.
Ama Ahmet Amca’nın anlatımından biliyordum. Nerede olduğunu bilmezdim. Ama zaman
zaman ondan ‘Köylü Gazetesi ‘ gelirdi. Kahvede oturan ihtiyarlara gazeteyi
okurdum. Yani benim bu aileyle böyle bir yakınlığım vardı. Bu Köylü Gazetesi,
Ahmet Amca ile oğlu arasında ve bizler arasında bir iletişim aracıydı. Sonra
aradan yıllar geçti, sanıyorum 70’li yıllardı. Mustafa Abi emekli oldu.
Seyitgazi’ye geldi. Tanıştık. Bu şimdi içinde bulunduğumuz evleri yaptırdı.
Buraya yerleşti. Dostluk öyle başladı.
-Bu türkünün ona ait olduğu konusu...
-Bu türkünün ona ait olduğunu bilmeyen yoktur Seyitgazi’de... Türkünün
sözlerinde geçen yerler de Seyitgazi’nin yer adlarıdır. Örneğin Kızıltepe,
Eskişehir’den Seyitgazi’ye gelirken yol üstünde gördüğümüz tomruk yığılı tepenin
adıdır. Ve de ardıçlar vardır. ‘Ardıçlık’ denir. Bu da geçiyor türküde.
Kızıltepe’nin altında deve yolu vardır. ‘Develerin gümbürtüsü’ diye geçiyor.
Eskiden deve kervanları bu yoldan geçerdi. Boyunlarında çanlar vardı. ‘Develerin
gümbürtüsü , başıma vurur’ lafı da budur. Yani ‘Derelerin gümbürtüsü’
değil...’Develerin gümbürtüsü’ dür o. Ve bu da Kızıltepe’nin yanından geçen deve
yoludur. Kahramanları belli olan ‘Karadır Kaşların’ türküsü Seyitgazi’de
yaratılmış bir türküdür. Ama Mustafa Abi bunu kimseye zarar vermemek için geçici
olarak çalıştığı Zonguldak’a maletmiştir. Çünkü aileler rencide olsun
istemiyordu. Kız evlenmişti. Çocukları vardı. Böylece türkü oradan halka
maloldu. Her Seyitgazi’li bu türkünün olayını bilirdi. Vaktiyle bu türkü
radyodan çalınırken, Seyitgazi’liler olaya duydukları saygıdan ötürü radyolarını
kapatırlardı. Yani sözün kısası bu türkü sazıyla, sözüyle Seyitgazi’lidir.
Mustafa Abi’nin yaşam öyküsüdür.
-Peki Mustafa Bey sizin eğitiminiz neydi?
-Burada Seyitgazi’de o zaman ortaokul yoktu. İlkokulu burada bitirdim, Kalecik‘te
ortaokul diploması aldım. Tapu Kadastro’ya girdim. Orada tekamül kurslarına
devam ettim. Kademe kademe ilerleyip, tapu müdürlüğünden emekli oldum.1921
doğumluyum.
-Mustafa Bey sizi bu hasta halinizde epeyce yorduk. Çok teşekkür ederim. Ama
önemli bir saptama yaptığımıza inanıyorum. Eğer izin verirseniz, türkünün
kimliğinin değişmesi için gerekli girişimleri yapacağım. MESAM ve TRT’ye bu
anlattıklarınızı aktaracağım. Türk Halk Müziğimizin önemli ürünlerinden biri
olan Karadır Kaşların Ferman Yazdırır türküsünün’nün asıl kaynağına, yani
SEYİTGAZİ’ye ve şahsınıza kaydedilmesi için çaba göstereceğim.
-Kimseye zarar gelsin istemiyorum. Hatta kızın adı hiç geçmese iyi olur. Gerisi
size kalmış, n‘aparsanız yapın
KARADIR KAŞLARIN FERMAN YAZDIRIR.
Karadır kaşların ferman yazdırır,
Bu aşk beni diyar diyar gezdirir,
Lokman Hekim gelse, yaram azdırır,
Yaramı sarmaya yar kendi gelsin.
Ormanlardan aşağı aşar geçerim,
Nazlı yari kaybettim ağlar gezerim
Ormanların gümbürtüsü, başıma vurur,
Nazlı yarin hayali karşımda durur.
Karadır kaşların benzer kömüre,
Yardan ayrılması zarar ömüre,
Kollarımdan bağlasalar demire,
Kırarım demiri, giderim yare.
Ormanlardan aşağı aşar giderim,
Nazlı yari kaybettim,ağlar gezerim,
Ormanların gümbürtüsü, başıma vurur,
Nazlı yarin hayali karşımda durur.
Uzaklara gittim,gelirimdiye,
Tabancamı doldurdum vururum
Hiç aklıma gelmez ölürüm
diye,
Ölüm ver Allahım ayrılık verme.
Ormanlardan aşağı aşar giderim,
Nazlı yari kaybettim,ağlar gezerim,
Ormanların gümbürtüsü, başıma vurur,
Nazlı yarin hayali karşımda durur.
Üç güzel oturmuş karaya bakmaz,
İnsan sevdiğini dilden bırakmaz,
Hey Allahtan korkmaz, kuldan utanmaz,
Gönül defterinden sildin mi beni.
Ormanlardan aşağı aşar giderim,
Nazlı yari kaybettim,ağlar gezerim,
Ormanların gümbürtüsü, başıma vurur,
Nazlı yarin hayali karşımda durur.
KAYNAKLAR:
1-TRT Müzik Dairesi Y. THM Sözlü Eserler Antolojisi -2
Sayfa 519,Yöre Zonguldak,Kaynak: İ.Yeşilgül , Derleyen :A.Yamacı
2-TRT Müzik Dairesi Y.THM’den Seçmeler, 1998 2. Baskı
Sayfa 314,315 Yöre:Zonguldak, Kaynak: Feriha Özen, Derleyen : S.Yaver Ataman
3-Folklor ve Türkülerimiz, Mehmet Özbek Ötüken Y.2. baskı 1981,
Sayfa:175, Yöre: Giresun, Kaynak kişi: Feriha Kınalı
Kaynak:
Yaşar Özürküt
Öyküleriyle Türküler 4
İstanbul, 2003
türkü sitesi - turkuler.com