“Rüstem Avcı” Kimdir?
Ailesi, 1951 yılında Bulgaristan’dan Türkiye’ye göçmen olarak gelen Rüstem Avcı, sanat hayatını özellikle Rumeli Türküleri üzerine yoğunlaştırdı. İki yıl İstanbul Belediye Konservatuarı eğitiminin ardından 1982 yılında İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’ndan mezun oldu. Erzurum Radyosu THM “Ses Sanatçısı” sınavını 1984 yılında kazanan sanatçı, 1986 yılında, görev yerini TRT İstanbul Radyosu’na naklettirdi. Ses sanatçılığı yanında İstanbul Radyosu’nda iki yıl “Gönlümüzün Dilinden Sazımızın Telinden” adlı açıklamalı haftalık radyo programları hazırlamıştır. Halen haftada 3 defa TRT Radyosu 4. kanalında dinleyiciyle buluşan “Yurdun Dört Bucağından” adlı türkü programını hazırlıyor. Rüstem Avcı, çeşitli eğitim kurumlarında da “THM Repertuarı” ve “Bağlama” dersleri verdi. Türkiye ve ülke dışında yaptığı saha çalışmaları ile, Halk Müziği Repertuarına yüzlerce Rumeli Türküsü kazandırmış, bunların büyük bir kısmını notaya alarak yayımlamış ve ayrıca seslendirerek geniş kitlelerce tanınmasını sağlamıştır.
İskeçe’li (Xanthi) Necla hanımla evli olan Rüstem bey, biri kız iki çocuk babası. Batı Trakya kaynaklı, Arda boylarına ben kendim gittim, Yüksek tepede harman tozu savrulur, Rodop dağları çiçek döşeli, Sepet sepet yumurta gibi türküleri Rumeli Türküleri repertuarına kazandırmıştır.
Halk müziği, hiç şüphesiz belli bir topluma özgü bir müzik değildir. Nerede insan topluluğu olmuşsa, orada o topluluğa özgü bir müzik mutlaka olmuştur. Örneğin Türkiye’de halk müziği türkü kavramında bütünleştirilirken Yunanistan’da “laika” kelimesinde ifadesini buluyor.
“Parmağına kınadan ziyade türküler yakılan, kulağına küpe diye türküler takılan güzel!.. Eski bir türkü söyleyeyim mi sana, sana türküleri anlatayım mı, anne sütü kadar temiz, anne sütü kadar helâl?!.” diyor İskender Pala bir makalesinde. Hayatımızın neredeyse her karesine yakılan türkülerin duygu ve düşüncelerimizdeki vazgeçilmezliğini vurgularken.
Müzik, hiç şüphesiz insanları birbirlerine yaklaştıran, yücelten, zenginleştiren önemli bir hazinedir. Daha doğrusu medeniyetlerin, kavimlerin, toplumların ortak bir aynasıdır müzik. Cahili-bilgilisiyle, yaşlısı-genciyle, yabancısı-yerlisiyle her kesime hitabedebilen nağmeler zinciridir.
Dilini anlamadığımız, kültürünü benimsemediğimiz milletlerin bile müziğinin ritmine kaptırabiliyoruz kendimizi zaman zaman. Diğer bir deyişle uluslar arası bir köprüdür müzik. Ve bütün insanlarda, bütün milletlerde, ve bütün çağlarda aynı duyguları anlatır hep. Kimi zaman aşkı, kimi zaman sevgiyi, kimi zaman şikayeti ve kimi zaman da hüznü veya mutluluğu anlatır. Belki melodiler farklı, belki tarzlar, enstrümanlar farklı, ama duygular ve desenler hep aynı.
Fakat yine de insanoğlu kendi yöresinin, kültürünün, dilinin ve melodilerinin motiflerini taşıyan müziğe ayrıcalıklı bir yer ayırmakta hiç tereddüt etmez. Çünkü o türkülerde adeta kendini görebiliyor memleketinde bir gezintiye çıkabiliyor çoğu zaman. Hele gurbette yaşayanlar için özel bir yere sahiptir memleket türküleri. Ana-babaya kimi zaman yar'a ve memlekete duyulan hasretten dolayı değişik bir duygu yoğunluğuyla dinleniyorlar.
Söz konusu durum bizim içinde geçerli. Bizler de değişik müzikler dinleriz belki ama, kültürümüzü, yöremizi, duygularımızı anlatan o Rumeli türkülerinin yeri bambaşkadır hayatımızda. Bizi bir anlık bile olsa memleketimize götürüp hasretimizi dindirebiliyor, kavuşma hayaliyle günlerimizi daha bir heyacanlı geçirtiyor belkide.
Biz de dergi olarak, popüler müziğin geçiciliğine karşı, ağırbaşlı duruşuyla yüzyıllara göğüs geren türkülerimizi Rumeli Türkülerini konuştuk Rüstem Avcı Beyle. Rumeli türküleri üzerine yoğunlaştırdığı çalışmalarıyla tanınan Rüstem Bey, araştırıp derleyen ve güzel yorumuyla da bizlere dinleten Rumeli türkülerinin çok değerli bir sesi ve TRT İstanbul Radyosu’nun emektar sanatçısı. Genelde türkülerimiz özelde ise Rumeli türküleri üzerine gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi zevkle okuyacağınızı umuyoruz.
Gönülden Gönüle: Rumeli veya balkan türküleri deyince neyi anlamak lazım, derlenen bu türküler hangi coğrafyayı kapsıyor?
Rüstem Avcı: Rumeli veya balkan türkülerinin derlendiği bölgelerin ve yörelerin haritasını çıkarak başlayacak olursak şöyle bir sıralama yapmak lazım. İstanbul'un Avrupa yakasından alıyoruz, Balıkesir, Çankırı, Ege’nin bir kısmı, ondan öte Batı Trakya ve Girit adasına kadar gidiyoruz. Bulgaristan, Eski Yugoslavya, Kırım ve Romanya. Rumeli türküleri benim anladığım bu harita içerisinde kalan ülke ve yörelerden oluşuyor. Geniş bir alan. Küçük farklılıklar gösterse de genelde Rumeli’nin özelliğini gösterirler. Mesela Kırım türküsünü dinlediğinizde aynen Rumeli türküsü gibi, ama sadece şive farkı var. Romanya türküsünü dinliyorsun aynen Bulgaristan ve Kırım türküsüne çok yakın. Yugoslavya’ya bakıyorsunuz dil, şive biraz farklı, ama zenginliği aynı, ahenk, uyum aynı, Batı Trakya türküleri de aynı özelliği gösteriyor. Yalnız Batı Trakya’da biraz daha klasik Osmanlı müziği hakim.
- Bunu neye bağlıyorsunuz?
Şuna bağlıyorum. B. Trakyalı insanlarımız bugün de incelendiğinde okuma yazma oranı diğer yörelere göre daha yüksek. Kültür insanı fazla... Bulgaristan ve Yugoslavya’da da kültür insanı fazla. Tamam oralarda da klasikleşme var, ama B. Trakya da daha bir ayrı klasikleşme var. Osmanlı'nın izlerini çok rahat görebilirsiniz.
- Genel olarak baktığımızda Rumeli türkülerinde ana tema veya temalar nedir? Gurbet, hüzün, acı, kahramanlık v.s.
Sadece hüzün, acı, gurbet değil. Bunlar da var, ama Rumeli türkülerinde bir hareketliliğin olduğunu görüyoruz. Türkülerde sadece bir aşk sunuşu da yok. Mesela yakın zaman şarkılarına baktığınızda bir aşk sunuşu var devamlı. Oysa eski türkülere baktığınızda bir olay var. Genelde acı, hasret, yaşanmış ve ayrılık olanı var. Zaten türküler olaylar üzerine çıkıyor. Her türkünün hikayesi var. Kimi hikayeler günümüze kadar gelmiş kimisi de türkü olarak kalmış. Mesela bir türkü dinletiyoruz TRT'de "gitme artlim gitme sen bugün oduna" diyor. Türküyü incelediğinizde baştan sona ağıt olduğunu görürsünüz. Hamdi öldürülmüş, ona yakılmış bir ağıt. Ama söylerken, dinlerken oynayası geliyor insanın ve oynanıyor da. Demek ki Balkanlar insanı hüznü ve sevinci yaşamayı birleştirebilmiştir. Bu çok önemli bence. Başka yörelerde ise bazen bakıyorsunuz adam öyle bir dövünüyor ki sizin de ağlayasınız geliyor. Ama Rumeli türkülerinde acizlik yok, bir diriliş bir uyanış var. Evet balkan ülkelerinin bir çoğunda insanlar baskılar görmüş, ezilmiş, horlanmış ama hiçbir zaman ümitlerini yitirmemişler Hem hareketlilik hem de ezikliği hissetmek mümkün. Yani bir liriklik bir özlem var. Bu bazen Anadolu özlemi olabiliyorken bazen de bir başka balkan ülkesindeki yakınlarına karşı bir özlemin türkülerle dile geldiğine şahit oluyorsunuz.
- Peki Balkan müziğini kategorize etmek mümkün mü?
Evet mümkün. Ben Balkanlardaki müziği üçe ayırıyorum. A) Osmanlı dönemine ait müzik B) Komünizm dönemine ait müzik. Buna Bulgaristan ve Yugoslavya giriyor. Ve o dönemlerde Komünizmi öven türkülerin olduğunu ben gördüm ve inceleme fırsatım da oldu. C) Komünizm sonrası türküler. Türküler yaşamaya devam ediyor ve ben bu şekilde bir gruplandırma yapabileceğimizi söyleyebilirim. Klasik müzikten etkilenmiş türküler var, Anadolu'nun devamı gibi. Mesela, komünizm sonrası "Safiye ve Karyola" türküsünü ben araştırmalarım sonucunda ortaya çıkardım ve bu türkü mükemmel bir Deliorman türküsüdür ve epey de beğenildi. Yine "zilli maşa darbuka" o da bana aittir.
- Eskiden kaynak kişilere ulaşılmış, derlemeler yapılmış. Günümüzdeki kaynak ve derleme çalışmaları konusunda neler söylemek istersiniz?
Kaynak bitmez, halk müziği zaten çağ değiştikçe o uyumu sağlar, eskiden at arabalarıyla gidiliyordu, şimdi artık son model arabalarla gidili-yor. Ulaşım çok daha kolay. Yalnız halk müziği için iyi olmayan taraf şu bence, TV'ler zaman içinde dejenere edebiliyor müziğimizi. Günümüzde bunu yaşıyoruz. Bazı özel TV kanalları bunu yapıyorlar maalesef. Ne yaptılar? Batıdan uyduruk müziklere söz ekleyerek bize orijinalini değil de bozulmuşunu verdiler. Maalesef günümüzde yaşanan olay bu. Ama türkülerde öyle bir şey söz konusu olamaz. Türküler çünkü temiz, halkın ürettiği, mutlaka besteleyeni belli olmayan ama mutlaka da besteleyeni olan türkülerdir.
- Türkülerin dejenerasyona uğradığından şikayetçisiniz. Buna bir örnek vermek istiyorum. "Kahve koydum fincana" türküsünü sırf meyhanede prim yapar düşüncesiyle "rakı koydum fincana " şeklinde tamamen otantik yapısının dışında nabza göre şerbet verme mantığıyla hareket edenler var maalesef...
Şimdi bakın. Ünlü düşünür Konficius demiş ki; " Bir milleti eğer yıkmak istiyorsanız sazından bir tel alın veya bir tel ilave edin." Bu çok ağır ve çok önemli bir söz. İşte, bizden bir tel değil birkaç tel alınmış dejenere ile. Şimdi oraya rakıyı koymakla rakı satışı mı patlayacak yâni, bu çok yanlış.
- Yine son yıllarda türkü müzikleri içerisinde batılı kaynaklı enstrümanlar sıkça kullanır oldu. Bu da bir dejenerasyon mu? Değilse nedir?
Müziğimiz her türlü saza müsait. Ama tabi ki mesela Rumeli de ne çalınıyor? Bağlama var, klarnet var, akordeon var, davul var, zurna var, kaval var... Mesela ilginçtir Bulgaristan'da sadece kaval üreten fabrikalar var, gayet iyi eğitim veren okullar var ve muazzam müzisyenler yetiştiriyorlar.
- Son yıllarda ortaya çıkan bazı genç kuşak sanatçılardan dinlediğimiz türkülerle sizlerden dinlediğimiz türkülerden aynı zevki alamıyoruz...
Onlar türküleri yaşamadan, türküleri kaynağından dinlemeden, bazıları da sırf ticari amaçla gelir getirsin diye söylüyorlar. Biz ise TRT olarak havasını vermeye çalışıyoruz. Şimdi ben kalkıp bir Tunceli yöresi türküsü okursam, Tuncelili gibi okuyamayacağım kesin.
Kendimi Balkanlar ve Rumeli türküleri üzerine geliştirmiş bir sanatçıyım. Tabi ki söylediğim yörelerin en güzel havasını vermeliyim. Orada "bre" diyorsa "bre" demeliyim. "Be" diyorsa "be" demeli-yim, o bile çok önemli. Mesela, "Aman bre deryalar" derler, halbuki Bulgaristan'da bana "bre" kullanma "be" kullan diyorlar. Yani bunlar önemli, dikkat edilmeli bence.
- Barış Manço, Cem Karaca gibi müzisyenler yıllarca pop arenalarında türkü okudular. Pir Sulta'nın, Hayati'nin tanınmadığı bir dönemde önemli misyonu temsil ettiler. Ticari değil de sevdirme amaçlıydı onların çalışmaları herhalde...
Bu isimler klasikleşmiş isimler, kendi alanında uzmanlaşmış kişiler ve her zaman değerlerini yitirmeyen isimler. Ama maalesef bu gibi sanatçılar azınlıkta. Bir gecede sanatçı diye isimler ortaya çıkabiliyorsa, onun vereceği netice de o kadar olur. Basit olur yani...
- İsterseniz Rumeli türkülerine tekrar dönelim. Rumeli türkülerinin en fazla derlendiği bölge veya ülke neresidir?
En çok araştırılmış Bulgaristan var. Çünkü Komünizm döneminde bile türkçe plaklar olduğunu araştırmalarımla tespit ettim. Mesela, bir dönem Sofya radyosu Türkçe yayınlar yapmış. Neden? Çünkü Türkiye’yi etkilemek için, Komünizm propagandası yapmak için. Türkçe yayınları o türkülerle süsleyerek dinleyici çekebilmiştir. Ve bunların çoğunu özel çabalarım sonucunda arşivime dahil edebildim.
- "Debreli Hasanlar", "Drama’nın İçinde" gibi türkülerin derlenebilmesi için ne gibi çalışmalar yapmak lazım? Kaynak kişilere nasıl ulaşılabilir?
Günümüzde 20 yaşında bir insanı kaynak olarak kullanmak sakıncalı. Az önce dediğim gibi TV'lerdeki dejenerasyon var, gençler de bir şekilde etkileniyorlar bu yayınlardan, bizi yanıltabilirler. Mesela, B.Trakya türküsü yerine kalkar bize Antalya türküsünü verir. Çünkü TV'nin etkisinde kalmıştır. Ama eskiler öyle değil. Yaşlılar kendi yörelerinin türkülerini söylerlerdi. Başka yerden gelmesi de mümkün değildi. Ancak askerler vasıtasıyla getirilebilir, ama o da yörenin havasına bürünür hemen...
- Mesela Kırcali'den derlenen bir türküyü aynen geldiği şekliyle mi okumak lazım?
O ayrı bir konu. Bakın B.Trakya’ya gittiğimde Yunanca şarkılar söyleyen sanatçılar dinledim. Bizim Urfa bölgesinde söylenen türküyü Yunanca olarak okudular, ben şok oldum. Çok güzel söylediler ve hoşuma da gitti. Yani benim kültürüm olan türküyü Yunanca Yunanlı bir sanatçı söylüyor. Ve bunun da epey örnekleri olduğunu biliyoruz. Kültür etkileşimi toplumlar arasında tabi ki olacak. Ama ben araştırmacı olarak, bir Kırcali türküsünü bir İskeçe bir Gümülcine türküsünü ayırt edebilirim. İşte bu Kırcali türküsüdür diyebilirim. Neden? Çünkü benim elimde o yöreye ait bilgiler var, oranın özelliğini gösteren veriler var. Bunları ben biliyorum, ama bir başka kişi bilemez. O elindeki yetersiz bilgi ve kaynaklardan dolayı orada yanlış yapabilir. İşte araştırmacılığın da önemi burada.
Peki Rumeli Türküleri repertuarı kaç türküden oluşuyor?
Fazla değil. 500 türküyü geçmez. Bu çok az bir rakam.
- 500 deyince sanki büyük bir rakam gibi...
Hayır değil. Neden değil? Binlerce türkü, on binlerce türkü keşfedilmemiş. Demek ki araştırmacıların zayıflığı burada. Maalesef yeteri kadar araştırmacı yok. Ki ben kişisel olarak 150'ye yakın yazmışım bu da çok zayıf bir rakam. 150 az bence. Elimdeki kasetlerin çoğunu inceleyemedim bile. Teşvik yok. Bireysel çalışmayla bir yere gidemezsin. Bunların olması lazım.
- Araştırmacı kişilik dediniz. Değişik sanat dallarında Batı Trakya’da yetişmiş eleman azlığı büyük. Mesela şu an Konservatuarda müzik eğitimi alan bir kişi olup olmadığını bilmiyoruz. Bu konuda istekli kişiler nasıl teşvik edilmeli? Gençler ne yapmalılar? Size gelseler yardımcı olur musunuz?
Seve seve yardımcı olurum. Hem de dokuz elle sarılırım. Bakın 2000 yılında akitli olarak Bulgaristanlı Sabriye Sayın kazandı. Bir ara TV'lere de çıktık. Bu bayan geldiğinde Anadolu türküleri söylüyordu. Kırşehir, Orta Anadolu, Ankara, Silifke türküleri. Sabriye sen nerelisin dedim. Ben Kırcali'liyim dedi. Niye balkanlardan çalışmıyorsun. Al dedim bu kasetleri çalış gel. Kadriye Latifova'nın orijinal kasetlerini verdim. Şimdi İstanbul radyosunda balkanların türkülerini okuyan bayan sanatçı olarak anılıyor. Bu benim desteğimle oldu. Balkanlı kim gelirse gelsin seve seve yardım ederim. Mesela, gençler der ki ben konservatuara gireceğim. Gelsin eğer varsa, mutlaka yardımcı olurum. 24 saat bana ulaşmaları mümkün. Ben yol gösteririm. Folklorda, halk oyunlarında veya başarılı olabileceği alanlar konusunda yardımcı olabilirim.
- Amatörce düğün, bayram gibi etkinliklerde türkü okuyan iyi veya kötü ufak tefek gruplar var. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Tabi şimdilik bu gibi ufak tefek grupların da türküleri okumaları güzel. Keşke eğitim alsalardı. Ama dediğim gibi eğitim olmazsa ne olur dejenere olur. Trakya’da Urfa türküleri söylüyorlarsa yanlış yapıyorlar. Tamam onları da söylesinler ama kendilerini bilsinler önce. Kendini bilmeyen insan bir adım öteye gidemez. Ben bunu Bulgaristan'da gördüm 1995'te. İspari kasabası belediye başkanı beni davet etti. Ben de tek başıma gittim. Orada bana amatör gruplar eşlik etti. Baktım amatör gruplar bizim Türkiye’de çıkan son kasetlerin parçalarını, doğu deyişlerini o kadar güzel çalıyorlar ki şok oldum. Hemen oradaki grup başkanını çağırdım. Dedim ki siz yanlış yapıyorsunuz, niye abi dediler. Biz türkü söylüyoruz, Anadolu özlemi var bizde dediler. Dedim ki siz Bulgaristanlısınız neden Bulgaristan türküleri söylemiyorsunuz? Ee bilmiyoruz ki eskiler sülerdi dediler. O akşam bizi grup olarak davet ettiler, elime aldım sazı, bildiğim Rumeli türkülerini söyledim. Benden habersiz hepsini kaydetmişler. Aradan birkaç sene geçti. Gittiğimde baktım ezberlemişler. Şimdi dedim mesaj yerine ulaştı. Kendini bilmek çok önemli.Bir Malatyalı Malatya türküsü söylüyorsa çok güzel, ama bir Trakyalı da Trakya türküsü söylemiyorsa bence abes. O kültürel bir eksikliktir bence. Bu tip grupların o günlerin popüler parçalarını bu tip faaliyetlerde okumaları tamamen ekonomik.
Şimdi ben kalkıp ta 500 yıllık türküyü söylersem seyirci beni yuhalar diye düşünüyor olabilirler.
Ama TRT'nin öyle bir amacı yok. TRT'nin amacı nedir? Kültürü taşımak. Kültürü yaşatmak. Ama sevdirmek yerel grupların işi. O türküyü defalarca çala çala o türküleri sevdirebilirler. Zaten türkü güzelse o türkünün yayılmaması mümkün değil. "Safiye’me de karyola dar gelir" türküsünün orijinalini dinlemek istemezsiniz, çünkü olmamış. Ben ne yaptım, kendi kültür arşivimde pişirdim, kotardım, güzelleştirdim ve seyirciye o şekilde sundum. Cilaladım yani, ham maddeyi mamül hale getirdim. Ama dediğim gibi orasının havasını bilmek, koklamak lazım. Ben Rodoplara gittiğimde hiç zorluk çekmiyorum. Neden? Çünkü "Rodop Dağları Çiçek Döşeli" türküsünü biliyorum. Ben bunu söylerken orasını görüyorum da ondan.
- 17 Ağustos Marmara Depreminden sonra Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkilerde bir yumuşama oldu. Bu arada sanatçılar devreye girdiler. Halklar birbirlerine daha bir ısındılar. Bu devam ettirilmeli herhalde...
İnşallah devam etsin. Çünkü halkların bir problemi olmadığına inanıyorum ve bunu da yaşadım. Zaten insanın doğasında var, insanca yaklaşana insanca yaklaşılır. Hiçte öyle fanatik değiller. Yaklaşımları çok olumlu. Sen karşındakine önyargılı yaklaşırsan o insanla konuşamazsın bile değil mi? Onun için önyargıyı kaldırmak lazım. Sanatçılar buna devam ettirmeliler bence. Hem karşılıklı göçler olmuş, kültür etkileşimi var. Ve insanlarda karşılıklı özlemler var. Türküler Yunanlılar tarafından da seviliyor. Şunu da belirtmem lazım, Yunan müziğinin dinamikliğine hayranım, mesela Buzuki'nin sesine. Müzisyen bir sanatçı olarak Yunan müziğini çok seviyorum. Bakın, mesela bir kilim bir halı döşemesini izlerseniz sanki bizden de motifler var. Müzik te motiflerden oluşur. Yunan müziğinde bizden olan motifleri, bizim müziğimizde de onlarda olan motifleri görebiliyorum. Yani karşılıklı etkileşim var. Sonuçta birleştirici, kaynaştırıcı bu duygusal etkiler ortak bir hedef haline gelir. Bence devam edilmeli, yapıcı özelliği ön plana çıkarılmalı.
- Bundan sonra yapmayı düşündüğünüz ne gibi çalışmalar var...
Bizim kültürümüzü radyoda korumaya ve yaşatmaya devam ediyoruz. TRT vasıtasıyla balkan müziğini hem yaşatmaya hem de tüm dünyaya duyurmaya devam edeceğiz. Bundan sonraki önemli hedeflerimden birisi CD ve Kaset yapmak.
- Yakın gelecekte bu çalışma gerçekleşecek mi?
Bu tabi ki kaset firmalarının yaklaşımına bağlı. Çünkü firmalar olaya kültürel açıdan ziyade biraz da ticari bakıyorlar. Öyle bir çalışma yapacağım. Radyo zaten sağ oldukça devam edecek. Balkan ülkeleri ve yurt içindeki konserler zaten devam ediyor. Davet edildiğimiz her yere gitmeye ve halkımızı memnun etmeye çalışıyoruz.
Bir de Rumeli türkülerinin tamamının notalarla beraber bir araya getirilmiş bir kaynak kitap çalışması yapmayı düşünüyorum. Türkülerin derlendiği yörelerin fotoğraflarıyla birlikte v.s. gibi zenginleştirilen bu proje üzerinde çalışmayı planlıyorum.
- Bize zaman ayırıp türküler ve Rumeli Türküleri üzerine çok önemli bilgiler verdiğiniz için size teşekkür ediyoruz.
Ben teşekkür ederim. Ve başarılarınızın devamını dilerim. Her zaman. Okurlarınıza ve Batı Trakyalı kardeşlerimize de en derin sevgilerimi sunarım.
|