ana sayfa
türkü sözleri
türkü notaları
türkü hikayeleri
gönül verenler
bağlama-nota
ozanlarımız
halk müziği
konser-tv
kitaplık
yazılar
sözlük
arşiv
linklerimiz
görüşleriniz
site içinde ara

Güncellemelerden haberdar olmak için
e-mail listemize üye olunuz. 

İsim: 
E-mail: 
            
       Aşık Nihani

Hazin hazin esen gece yelleri
Bu ağır kış yaz olsun da geleyim
Sevdiğimin pek müşküldür halleri
Küskün gönlüm haz olsun da geleyim




Gam bahrına daldım durmaz yüzerim 
Mecnun oldum Leyla ile gezerim
Ey Nihan hakiki candan bezerim 
Hasretle derd ü gam sıralanınca

   
   Nihani, Erzurum ilinin Şenkaya eski adı Örtülü ilçesinin Bardız (Gaziler) bucağına bağlı Göreşken köyünde 1300 (1885) yılında doğdu. Babası demircilik yapan Recep Usta, annesi Mahbube Hanım'dır. Asıl adı Mustafa olan aşık, Soyadı Kanunu çıkınca "Gedik" soyadını almıştır.

Onüç yaşlarında babasının davarlarını Göreşken köyünün yayla ve meralarında otlatmağa, başladı. Bardız deresinin bir yamacında kurulmuş olan Göreşken köyündeki köylüler hayvancılıkla geçinir, tarlalarında buğday ve arpa yetiştirirlerdi. Yazın kırlar ve dağlar binbir renkli çiçeklerle bezenir, ortalık yeşillikler içinde bir cennet havasına bürünürdü. Köyde sekiz ay kara kışı geçirdikten sonra yazın Göreşken yaylasına çıkarlar, yemyeşil çayırlarda kurdukları yayla evlerinde (damlarda) kalırlar, hayvanlarını otlatır, kuzularını büyütürlerdi. Küçük Mustafa, on sekiz yaşlarına kadar babasının davarlarını otlatmağa devam etti.

Bir yaz günü, iki arkadaşı ile kırlarda yine babasının davarlarını otlatırken ansızın etraf, karardı. Sanki güneş batmış gece olmuştu. Genç köy delikanlısı Mustafa, davarlarını ararken bir şehit mezarı gördü. Birinci Cihan Harbi'nde Enver Paşa'nın ordusu ile geçtiği bu topraklarda, daha önceki yıllarda bazı savaşlar cereyan etmişti. Ahmet Muhtar Paşa 1877'de Ruslarla Zivin Harbi'ni yapmış ve onları yenmişti. Sonra Rusları Kars'a kadar püskürtmüştü. İşte bu harple ilgili bir şehit mezarının yassı taşının önüne oturup dinlenen Mustafa, daha sonra az ilerdeki çeşmeden abdest alıp iki rek'at namaz kıldıktan sonra tam teşehhüdde iken uykuya daldı.

Derin uykuda iken tatlı bir rüya gördü: Önce gözünün önüne nürani yüzlü, beyaz sakallı derviş geldi. Ellerinde aşk badesi dolu üç tas vardı. Sonra bu üç derviş Mustafa'ya yaklaşıp:

-"Evlat doğrul" dediler, "Al bu badeyi yar aşkına iç..."

Genç Mustafa pirlerin verdiği ikinci badeyi "Allah aşkına" ve üçünüyü de "pir aşkına" içtikten sonra tatlı bir ses duydu. Dönüp de sesin geldiği tarafa bakınca sırtı kendisine dönük, saçları topuklarına değen, fidan boylu güzel yüzlü bir kız gördü. Kız, hem ağlıyor, hem de bir ağıt söylüyordu. Meğer, sevgilisini ölmüş sanıp, ona ağlarmış... Aslında bu peri gibi güzel kızın ağlaması genç Mustafa içindi. Dervişler, bu kızın Afganistan'da Emirhan'ın kızı Mihriban Sultan olduğunu söyleyip gözden nihan oldular, kayboldular. Kendisine "Nihani" mahlası işte o sırada, bu sebeple verilmiştir.

Rüyasında görüp sevdiği ve uğruna üç tas bade içtiği sevgilisi Mihriban'a seslenmek isteyen Nihani'nin boğazı tıkanıyor, sesi çıkmıyordu. Bir süre sonra, ağladıkça yüzü göz yaşlarıyla ıslanan Mihriban dile geldi ve söylemeğe başladı. Aldı Mihriban: 

Aldım esen yelden yaman bir haber
Yetirdim yüz bine bir telaşımı
Sevdiğin dünyadan göçmüş dediler 
Zalim felek n'ettin can yoldaşımı

Gülşenimi figan ile doldurdum 
Nevresteyken gonca gülü soldurdum
Nasıl kıydın sevdiğimi öldürdün
Elbette dökerim kanlı yaşımı

Der Mihriban arttı ahım amanın
Gör ne hale düşmüş bir perişanım
Yarabbi al hemen benim de canım
Alıp gidem bu sevdalı başımı

Nihani, aşık olduğu Mihriban'a şu cevabı verdi 

İnanma sevdiğim hilaf habere 
Yaradan bozmadı daha işimi
Ölsem de razıyım takdir kadere
Nerye gitsen derdin koymaz peşimi

Gülşen figan ile dolmamış hele
Nevreste goncalar solmamış hele
Mücdeler sevdiğim ölmemiş hele 
Bir iken bin etme ah ateşimi 

Nihani bu halde kalırsam eğer
Arayıp yarimi bulursam eğer
Gelip de yanında ölürsem eğer
O zaman gel bekle mezar taşımı

Bu deyişleriyle Nihani artık badeli bir aşık olmuştu ama köydekiler buna bir türlü inanamıyorlardı.

Düşünüp taşındılar, sonunda Göreşken köyünün ihtiyarları Narmanın Samikale köyünde yaşayan badeli aşıklardan Sümmani'ye (d. 1862) iki atlı bir haberci göndermeğe karar verdiler. O sıralarda kırk yaşlarında olan usta Sümmani'ye Nihani davetiye şeklinde bir şiir de göndermişti : 

"Yevm-i mahşer ulu divan gözlerim."

diye biten bu şiirdeki "gözler" kelimesini "özler, hasret çeker" şeklinde anlamalıyız. 

Narman'm Samikale köyüne varan yedek atlı haberci, Sümmani'yi ata bindirip oradan Bardız bucağını Göreşen köyüne getirdi.

İki aşığın karşılaşması gerçekten halk edebiyatımız için unutulmaz bir sahneydi. Usta Sümmani, genç Aşık Nihani'yi güzelce imtihan ettikten sonra onun pir elinden bade içip aşıklar meclisine katıldığını; 

Aşkın temreniyle mermer taşını
Vurup baştan başa yaranlardanız

mısralarıyla ifade ediyordu. 


Gurbet Yılları
Aşık Nihani, Yıllarca Doğu Anadolu'da gezdi. İllerinin 1877 de Ruslar tarafından işgal edilmesi üzerine çok ızdıraplar çekti. Sonunda, Kazım Karabekir Paşa komutasındaki III. Ordu'nun zaferiyle 29 Eylül 1920'de Sarıkamış 30 Ekim 1920'de Kars Rus işgalinden kurtuldu. O, zaferin heyecanı içinde:

Son günde şad etti ehl-i imam
Ordumuz kurtardı Kars, Kağızman'ı

diyerek zaferin neşesini dile getirdi.

Gurbet hayatından kurtulmak isteyen Nihani, maşukası Emirhan kızı Mihriban'a kavuşamayacağını anlayınca Göreşken köyüne döndü. Kendisinden üç yaş küçük olan, Mahmut Ağa ile Atife Bacı'dan doğan Perişan Hanım'la evlendi. Bu evlilikten; 1916'da Abdülmecit, 1918'de Mürsel, 1925'te Şerif, 1926'da Zahire ve 1929'da Nazire doğdular. Daha sonra 20.6.1931'de Zennure, 15.10.1934'te Zeliha doğdu ise de her ikisi de 1944 yılında 4 Nisan günü ölmüşlerdir.

Halkevlerinin kuruluşunun onuncu yıldönümünde Ankara'ya çağrılan Nihani bu davete uymuş ve 1944 baharında Ankara'ya trenle gitmiştir. Halkevinde Sazı ile şiirlerini okuyan Nihani; Aşık Huzuri, İzhari, Sedai, İzni, İrşadi... ile karşılaşmalar yapmıştır. 14.3.1967'de İstanbul'da ölünce, Karacaahmet Mezarlığa defnedildi. Ruhu şad olsun.




Eserlerinden bazıları:

1
Çıkarım bakarım Efgan görünmez
Yağar eser karlı dağlar hey vah hey 
Gizlidir Hüda'nın sırrı bilinmez 
Ölen oldu gözler sağlar hey vah hey

Yardan ayrılanlar bi-karar olur 
Hasretlik çekenler tarumar olur 
Aşacak dağlarım harlı kar olur
Geçilmez sular buz bağlar hey vah hey

Nihani'yem yandım kendi narıma 
Duman, pus burudu sağ ve soluma 
Melul Mihriban'ım bakar yoluma
Ah çeker yürekten ağlar hey vah hey 


2
Ey güzeller şahı sen gibi güzel 
Aranılsa bu cihanda bulunmaz 
Kudretinden halkeylemiş Lemyezel 
Sen gibisi bu zamanda bulunmaz

Güzellikte şaştım senin işine 
Kıvırcık perçemin inmiş kaşına 
Güzellik beladır senin başına
Dost arasa her düşmanda bulunmaz

Gökteki melekler sana hizmetçi 
Misali gılmanın dişlerin inci
Seni gören der ki gevher satıcı 
Hasret olur bir derman da bulunmaz

Nihani'yi yaktın, yandırdın kuzu 
Sendeki nezaket öldürdü bizi
O nurlu cemali, o şahin gözü
Yer yüzünde her insanda bulunmaz


3
Bin dokuz yüz elli tarih bir zaman 
Seyyahımda hüb seyranım Cilavuz 
Cennet gibi dört tarafın bağ bostan
Çok çekerdim arzımanın Cilavuz

Şerefi pek güzel paki pakine
Hayran oldum elvanına ekine
En başta çalışır motör, makine 
Her tarafa cereyanın, Cilavuz

Ne kadar methetsem o kadar gökçek
Lalesi, sümbülü, ziyneti gerçek
Her türlü renk vermiş çeşitli çiçek
Sevilecek var elvanın Cilavuz

Maarif mektebe eyleyin devam
Türkçe, Fransızca lüzumlu kelam
Galibiyet fenni edersiz tamam 
Öldür kalmaz hiç düşmanın Cilavuz

Bunları söyledi Nihani kendi
Muallimleri hoş şekerler kondu
Direktor muhterem Nazım Efendi
Canip Bey'e bu destanın Cilavuz 


4
Ağıt

Keklik gibi kanadımı üzmedim
Doya doya bu dünyada gezmedim
Beş yavrumun hiç birinden bezmedim
Al kanlar içinde kaldım gel beyim

Al kanlar içinde oldu bu yazı 
Bunu eşidenler ağlasın bazı

Akşam oldu makineye oturdum
Beş yavrumu yatağıma yatırdım
Beşini de kızıl kana batırdım
Al kanlar içinde kaldım beyim

Aklıma düşende bu kara yazı
Bunu eşidenler ağlasın bazı

Penceremin perdeleri dürülmüş
Kanlı eller duvarlara surülmüş
Beş yavrumun kafaları yarlmış
Al kanlar içinde kaldım gel beyim

Aklıma düşende sızlar yüreğim
Nerelerde kaldın ah Mehmet Beyim?

On örük saçımı elimle ördüm
Başıma geleni rüyamda gördüm
Mehmed Bey şehirden geliyor sandım
Al kanlar içinde kaldım gel beyim

(Nakarat)

Düşmanlarım bacalarda gezdiler 
Mehmud Beyin gittiğini sezdiler 
Beş yavrumu bir sıraya dizdiler 
Al kanlar içinde kaldım gel beyim

(Nakarat)


5
Ben Mecnun'um bir Leyla'ya vurgunum
Bu çölleri geze geze gelmişem
Sözlerimi işit güzel torunum
Bu sabah sohbete söze gelmişem

Ne kadar sevindin beni göreli
Üç taneniz sanki dünya maralı
İlim irfan görmüş, yollu, töreli
Seçili haneye bize gelmişem

Aman efendi dur yazma destanı
Bizden evvel gelip gidenler hani?
Dokuz yüz elli bir bahar zamanı
Misafir Nihani size gelmişem


6
Kırk üç yıldır bu sevdaya düşeli 
Ya Allah ya Seddar diyer gezerim
Üç tek derviş gördüm aşkı neşeli
Onlar ne derlerse yazar gezerim 

Arabi kıbleye çevirdim yüzü
Yar ateşi yaktı kavurdu bizi
Şehir-i Afgan'da Emirhan kızı
Mihriban yarimi sorar gezerim

Kimse bilmez ne hayale vuruldum 
Emsali yak bir cemale vuruldum 
İki mim, bir ha, bir dal'a vuruldum
Bunun için diyar diyar gezerim

Bizler derd ehliyiz Yezdan aşkına
Gökleri direksiz tutan aşkına
Medine şehrinde yatan aşkına
Yüzümü yerlere sürer gezerim

Ben almışam bu badenin tadını
Duymayan kalmadı bu feryadımı
Ahmet, Mehmed Muhamme'd'in adını
Yaralara merhem sürer gezerim

…..
…..
…..
…..
  7
Hazin hazin esen gece yelleri
Bu ağır kış yaz olsun da geleyim
Sevdiğimin pek müşküldür halleri
Küskün gönlüm haz olsun da geleyim

Bad-ı saba yare söyle cevabı
Aşık ma'şukunu arzular, tabi
Dar günde yetişir Hızır-ı Nebi
İniş yokuş düz olsun da geleyim

İzhar olmamışam hala Nihan'ım
Canım size kurban eşim, yaranım
Gelmeğe bırakmaz sabi-sübyanım 
Bunlar bütün vaz olsun da geleyim

Diyar-ı gurbette sefil sergardan
Ağlarım vatandan aralanınca
Bir yandan gam gelir, bir yandan hicran
Güldürmez takdirim karalanınca

Sen beni unutma yar kerem eyle
Perişan halimi gör kerem eyle 
Elinle yaremi sar kerem eyle
Hasretten ciğerim yaralanınca

Gam bahrına daldım durmaz yüzerim 
Mecnun oldum Leyla ile gezerim
Ey Nihan hakiki candan bezerim 
Hasretle derd ü gam sıralanınca



8
Hana rahmoylerse ustad-ı şahım 
Kereminden lutf u ihsan gözlerim 
Kubbe-i sinemde sen şems u mahım
Ziya versen, mah-ı taban gözlerim

Sinemde yapdılar gamlardan rafı 
Yandı can bedenim, mahvoldu safi 
Derler aşıkların sensin sarrafı
Mücevher satmaya meydan gözlerim

Nihani'yem düşdüm feryad ü zara 
Taliim aksine iknblim kara
Bana da güç oldu kavuşmak yara 
Yevm-i mahşer ulu divan gozlerim



9
Bir mektup yaz n'olur şehr-i Afgan'a
Bu yıl çıksın yaz olsun da geleyim 
Bu kadar siteme can mı dayanır 
Melül gönlüm şaz olsun da geleyim

Aşık ma'şukunu arzular tabi
Bağrı yanıkların çıkar kitabı 
Tutarsa kolumdan o Hızır Nebi 
Dere, tepe düz olsun da geleyim

Nihani'yim halim hiç olur mu sus 
Kalkmadı başımdan ne duman ne pus 
Ecnebi dağılsın, yıkılsın Urus
Bir taraftan iz oIsun da geleyim



10
Benim cananımı medhe ne hacet 
Bulunmaz menendi, misali yarin 
Ölmeden gine bir etsem ziyaret 
Hacılar Kabesi cemali yarin

Yanağın görenler, çekmez mi zar
Ya baldır, ya şeker ağzının barı 
Cehennem'den beter hasretin narı 
Sekiz Cennet değer visali yarin

Böyle cemal, hiçbir yanda bulunmaz 
Batum, Tiflis, Gürcistan'da bulunmaz 
Payitaht-ı Alosman'da bulunmaz 
Akar leblerinden zülali yarin

Nihani daldıkça, derine daldı 
Sevdalı gönlümü, uzağa saldı
Ah çeker rüyada, merakda kaldı 
Dilden eksik olmaz hayali yarin



11
Ey kardaşlar size tarif edeyim 
Arttı bende ah u zarı gurbetin
Bir derdim bin oldu nasıl edeyim
Ağlamaktır beraberi gurbetin

Gurbetin kahrını herkes bilemez
İpek gömlek olsa kimse giyemez
Kimse gurbet ele düşmek dilemez
Odu batsın bu diyar-ı gurbetin

Der Nihani, gurbet elde kalanda
Hasretlik dalgası kanun çalanda
Garip yerde baş yastığa gelende 
Haram olur helal kari gurbetin



12
Dinle Nizamettin bir bak sözüme
Yetişir vatanda fidan olursun 
Ananın, babanın görün gözüne
Rutbe-i imzada insan olursun

Maarif mektebe edişin devam
Türkçe, Fransızca lüzumlu kelam
Farisiye, fenne edersen devam
Mukaddes vatanda irfan olursun

Sorsalar Nihani, sevdiğin kimdir
Sevdiğim dostumun delili Cimdir
Sevdiğim Eliftir, sevdiğim Mimdir
Anlarsan gönülden kurban olursun



13
Hazin hazin esen akşam yelleri
Mevlayı seversen dur bad-ı saba 
Bilmem ne haldedir yarin halleri
O yarin hatırını sor bad-ı saba

Gelenden, gidenden sual et bana
Bu yıl bağındadır çekil kenara
Devasız derdime olur mu çare
Huzurunda boyun bur bad-ı saba

Yedi yerden sarıl yarin beline
Selam söyle ulusuna, iline
Siyah müylarını zülfün teline 
Nazik es zülfüne vur bad-ı saba

…..
…..
…..
…..


 

 



anasayfa l notalar l sözler l bağlama l hikayeler l gönül verenler
halk müziği l ozanlar l yazılar l kitaplık l konser-tv l linklerimiz l görüşleriniz

Herhangi bir konuda yazışmak için: turkuler@turkuler.com