ana sayfa
türkü sözleri
türkü notaları
türkü hikayeleri
gönül verenler
bağlama-nota
ozanlarımız
halk müziği
konser-tv
kitaplık
yazılar
sözlük
arşiv
linklerimiz
görüşleriniz
site içinde ara

Güncellemelerden haberdar olmak için
e-mail listemize üye olunuz. 

İsim: 
E-mail: 
            
       Gürünlü Aşık Gülhani

Gürünlü Aşık Gülhani Gözümün çırası yüzümün nuru
Ne kadar yakınsın cana sevdiğim
Ab-ı hayat suyu yaylanın karı
Hasretin karıştı kana sevgilim

     Muhabbetin tadı sofranın tuzu
     Hayatın güneşi talih yıldızı
     Aşkı sevda ile aradım sizi
     Az kalsın Gülhani yana sevgilim



     1940 yılında Gürün'ün Şeref (şimdiki adı Ayvalı) köyünde doğdu. Asıl adı Mehmet Kargı'dır. Sefil Gülhani olarak da bilinir.

İlkokulu köyünde, ortaokulu Gürün'de okudu.

Küçük yaşlarda şiire ilgi duymaya başladı. Ortaokul yıllarında bir kitapçıda bulduğu Aşık Mesleki'nin yaşamına ilişkin bir kitap bu anlamdaki ilgisini daha da artırdı. Gülhani, bu kitabı okuduktan sonra şiir yazmaya başladı.

Bir süre Aşık Emsali'ye çıraklık ederek aşıklık geleneğini öğrenip, kendini yetiştirdi. Şiirde ustalaşınca da Gülhani mahlasını aldı.

Şiirlerinde geleneklerle çağdaş düşünce ve yaşama biçimini usta bir uyumla aktarmaktadır.

Birçok ünlü aşıkla karşılaşan ve onlarla dostluk kuran Aşık Gülhani, 1987 yılında bir kamu kuruluşundan emekli oldu.

Gülhani, çeşitli gazete, dergi ve araştırmalarda yer alan ve birçoğu bestelenen şiirlerinin bir bölümünü, "Perişan Hallerim" (1973), "Allah İçin" (1982), "Birlik Olunca" (1984), "Gönül Ağlayınca" ve "Ben Beni Bilince" adlı kitaplarda topladı.




Demiş

Hakkari'nin çopur yüzlü ağası
Hergün bana tavuk getirin demiş
Açıkgözün biri itiraz etmiş
Hemen falakaya yatırın demiş

Zavallının benzi beti sararmış
Vücudu simsiyah teni kararmış
Dudağı patlamış gözü morarmış
Küstahı karşımdan götürün demiş

Beş avradı varmış elli torunu
Nasıl olsa düşünmüyor yarını
Arpayı samanı yıllık ürünü
Şu atımın şu da katırın demiş

Bu haberi bize getirdi Mıstık
Gülhani'yim hemen küfürü bastık
Altıma çift döşek başıma yastık
Siz de kuru yerde oturun demiş



Kaldı

Çok ağladım çok sızladım
Yorulduğum bana kaldı
Kanlı felek gözün çıksın
Kötülüğün sana kaldı

Felek ile olmaz şaka
Bakarsın düşürür faka
Hedef oldum kanlı oka
Bir yaralı sine kaldı

Yorma kader beni yorma
Yarimin saçları sırma
Ela gözlerinde sürme
Ellerinde kına kaldı

Gülhani'yim görüşmemiz
El aleme karışmamız
O yar ile barışmamız
Bilmem hangi güne kaldı




Pişman Oldum

Tembel tembel gündüz gece
Yattım geri pişman oldum
İçim tandır dışım baca
Tüttüm geri pişman oldum

Sönmek bilmez aşkın odu
Bu hasretlik beni yedi
Onun için dedikodu
Ettim geri pişman oldum

Dolaşırım boşlar gibi
Sanki gönül hoşlar gibi
Garip garip kuşlar gibi
Öttüm geri pişman oldum

N'olur felek boynum bükme
Hatam çok kusura bakma
Bile bile haram lokma
Yuttum geri pişman oldum

Derdim vardır öbek öbek
Boyum uzun şişkin göbek
Varıp yoğum iki tabak
Sattım geri pişman oldum

Gülhani'yim çektim cefa
Olmaz olsun böyle sefa
Birgün o feleğe kafa
Tuttum geri pişman oldum




Sevgilim

Gözümün çırası yüzümün nuru
Ne kadar yakınsın cana sevdiğim
Ab-ı hayat suyu yaylanın karı
Hasretin karıştı kana sevgilim

Turnanın kanadı selvinin dalı
Denizin dalgası baharın seli
Güzeller sultanı Allahın kulu
Ne desem yakışır sana sevdiğim

Damarımın kanı gözümün yaşı
Gönlümün iklimi dağların kışı
Kimin için açtın o mermer döşü
Aşıklar dayanmaz buna sevgilim

Selam verip hatırını sorunca
Vücudum titriyor seni görünce
Halden hale düştüm atlım erince
Birgün hak verirsin bana sevgilim

Muhabbetin tadı sofranın tuzu
Hayatın güneşi talih yıldızı
Aşkı sevda ile aradım sizi
Az kalsın Gülhani yana sevgilim




Mezar Taşı

Gündüz demez gece demez
Yoklar bizi mezar taşı
Kurda vermez kuşa vermez
Saklar bizi mezar taşı

Sırrımızı gizleyerek
İçin için sızlayarak
Ana gibi özleyerek
Koklar bizi mezar taşı

Ayağı yok yürümez ki
Kolay kolay çürümez ki
Senin kadar korumaz ki
Gökler bizi mezar taşı

Zaman özümüzü yuttu
Acep kendi nere gitti
Böyle delik deşik etti
Oklar bizi mezar taşı

Nöbet tutar uyku uymaz
Hırsız değil adam soymaz
Gülhani'yi yalnız koymaz
Bekler bizi mezar taşı



Gibi

Kara bulut kararıyor
Ay önünde perde gibi
Benzim solup sararıyor
Deli gönül darda gibi

Otur desem yar oturmaz
Derdin nedir diye sormaz
Bir buse istesem vermez
Bencileyin zorda gibi

Bu aşk sinemi kavurdu
Yaktı külünü savurdu
Felek bana bir taş vurdu
Kemiklerim hurda gibi

Uçup dala konacağım
Bülbül gibi tüneceğim
Kerem gibi yanacağım
Sanki sinem korda gibi

Deli gönül ustalandı
Bir çift sözüm üstelendi
Yar koynumda hastalandı
Vücudu kan terde gibi

Abdal olup şal giymedim
Dost cemaline doymadım
Gezmediğim yer koymadım
Apollo on turda gibi

Nedir bu çektiğim zarar
Asılmaya verdim karar
Gülhani bir gün car verir
Çulsuz kuru yerde gibi




Başladım

Dertlerim sineme kanlı ok gibi
Çakıldıkça ağlamaya başladım
Bir adım atmaya yoktur dermanım
Yıkıldıkça ağlamaya başladım

Bir teselli veren olmadı bana
Eridim tükendim hep yana yana
Saçlarıma beyaz düştü bu sene
Döküldükçe ağlamaya başladım

Karanlık geceler ruhumu sıkar
Hayat mengenesi belimi büker
Benin seven dostlar hep teker teker
Çekildikçe ağlamaya başladım

Gözümden akıttım kanlı yaşları
Konmaz dallarıma talih kuşları
Gönül sarayının temel taşları
Söküldükçe ağlamaya başladım

Felek Gülhani'yi saldı hışıma
Gam kasavet yuva yaptı başıma
Her nereye gitsem kader peşime
Takıldıkça ağlamaya başladım



Orman

Kuşlar yuva yapar ince dallara
Açar içimizi tan olur orman
Ağaç diksen hayat gelir çöllere
Dünyayı ısıtan gün olur orman

Şu ulu çınarın duruşuna bak
Tabanına gölge verişine bak
Üstümüze kanat gerişine bak
Yorulan yolcuya han olur orman

Hele bakın Torosların sisine
Hayran oldum şu dağların süsüne
Kulak verdim kurdun kuşun sesine
Her mevsim bir başka şen olur orman

Dolap olur suyu çeken iniler
Devir daim eder hayat yeniler
Masada çözülür müşkül konular
Hazarda seferde fen olur orman

Erozyonu önler toprağı tutar
Tabiatı süsler bülbüller öter
Mis gibi havası burnumda tüter
Dolar ciğerime kan olur orman

Yaşlarını koru kurusunu yak
İhtiyara baston topala ayak
Tarlamızda saban silahta kundak
Kılıca kamaya kın olur orman

Hem kapı pencere tavanla eşik
Ana ninni söyler yavruya beşik
Hamuruna tekne sofrana kaşık
Gülhani'ye şifa can olur orman
  Benim

Seher vakti bülbül gibi
İşim gücüm zardır benim
Tabiplere minnet etmem
İyi olmam zordur benim

Sular gibi coşamadım
Dermanım yok koşamadım
Çok çalıştım aşamadım
Gönül dağım kardır benim

Kanlı felek bana çattı
Yıllar boyu rehin tuttu
Kader beni hapis etti
Dört bir yanım surdur benim

Issız çöle temel attım
Sevdalanıp hasta yattım
Viraneyi mesken tuttum
Fani dünyam dardır benim

Ecel kapımı çalacak
Malım mirasa kalacak
Kırık sazı kim alacak
Başka neyim vardır benim

Gülhani'yim hızlı koştum
Onun için böyle coştum
Varıp bir çıkmaza düştüm
Demek gözüm kördür benim



Felek


Bana yar olmayan yarin derdini
Çeke çeke usandırdın oy felek
Kendi gitti viran koydu yurdunu
Baka baka usandırdın oy felek

Bu dünyada göremedim davamı
En sonu mahşere kaldı devamı
kendi elim ile bozdum yuvamı
Yıkı yıka usandırdın oy felek

Aşkın ateşini kattılar kana
Onun için çare bulunmaz bana
Baştan başa ateş doldu ummana
Aka aka usandırdın oy felek

Duyan duydu feryadımı ahımı
Yanıp tutuşup ah ile vahımı
Hasret tarlasına ümit tohumu
Eke eke usandırdın oy felek

Gamdır Sefil Gülhani'nin ürünü
Çilenin oğluyum derdin torunu
Yıllardır alnımdan hüzün terini
Döke döke usandırdın oy felek



Aklıma Gelmezdi

Terkedip köyümü gurbet ellerde
Kalacağım hiç aklıma gelmezdi
Bir gonca misali susuz çöllerde
Solacağım hiç aklıma gelmezdi

Kader talih bırakmadı peşimi
Ok attılar hedef ettim döşümü
O taştan bu taşa dertli başımı
Çalacağım hiç aklıma gelmezdi

Ne ümitle yüklemiştim göçümü
Bir kimseye dökemedim içimi
Ah çekerek tutam tutam saçımı
Yolacağım hiç aklıma gelmezdi

Yaz baharda seller ile yarışan
Gözyaşımdır ummanlara karışan
Gülhani'yim böyle perde perişan
Olacağım hiç aklıma gelmezdi



Düşürür


Hasretlik acısı sevda sancısı
Yıpratır vücudu yere düşürür
Ne bilsin kadrimi vefasız yarim
Şeyda bülbül gibi zare düşürür

Yari mihman ettim sevdim özümden
Bakışı hatıra kaldı gözümden
Kutuplar ısınır yanar közümden
Yakar kainatı nara düşürür

Ben mesti müdamım ele benzemem
Derin bir deryayım sele benzemem
Yanardağ gibiyim küle benzemem
Sevdanın çırası kora düşürür

Gülhani'yim çok ağladım yılmadan
Kader beni alıkoydu gülmeden
Felek neler çektiğimi bilmeden
Her zaman işimi zora düşürür



Ölene Kadar

Karanlık gecede ıssız çöllerde
Yatmak istiyorum ölene kadar
Hüzün yaylasında gam sürüsünü
Gütmek istiyorum ölene kadar

Dokunma sevdiğim yüreğim yara
Gel öldürme beni göz göre göre
Başım alıp bilinmedik diyara
Gitmek istiyorum ölene kadar

Çok gezdim dolaştım köşe bucağı
Herşeyden tatlıdır ana kucağı
Varsın yaksın beni aşkın ocağı
Tütmek istiyorum ölene kadar

Ey Gülhani soldurursan gülünü
Kör baykuşlar mesken tutar dalını
Ah efendim derman için elini
Tutmak istiyorum ölene kadar



Yaratmış

Koca kainatın yüce mimarı
Dünyayı direksiz boşta yaratmış
Tövbe haşa kimse kusur bulamaz
Herşeyi muntazam hoş da yaratmış

Benim gözüm bir noktaya takılır
Göremezsem evim barkım yıkılır
Hakka el bağlanır boyun bükülür
Secdeye varmaya baş da yaratmış

Doğru yolu bulmak imana bağlı
Kör cahilin kalbi gümana bağlı
Yüce dağın karı dumana bağlı
İlkbahar sonbahar kış da yaratmış

Gülhani'yim geldi geçti senemiz
Gözyaşına baraj olsun sinemiz
Biri babamızdır biri anamız
Havva'yı Adem'e eş de yaratmış



Yük Etmeyin

Kendi kendime dönerim suyu bana yük etmeyin
Kolay kolay bendim dolmaz çayı bana yük etmeyin
Manevi bir gücüm vardır cahiller bunu anlamaz
Güneşe ışık veririm ayı bana yük etmeyin

Söz mülkünün ustasıyım şeyda bülbül gibi dilim
Aşkı sevda arısıyım yemekle tükenmez balım
Has bahçenin gülleriyim kuşlar mekanıdır dalım
Her canlının yuvasıyım tüyü bana yük etmeyin

Kudret havuzuna daldım kirli ellerde aklanmam
Can evine dikin beni susuz toprakta köklenmem
Göğsüm gere gere gezer duvar dibine saklanmam
Sazım silah sözüm mermi yayı bana yük etmeyin

Küfür ülkesinden kaçtım gönül sarayına girdim
Yüzlerinden nur damlayan nice ulu canlar gördüm
Kendi kendimi yitirdim yine beni benden sordum
Gülhani'yim yol bilmeyen toyu bana yük etmeyin



Görevi Vardır

Yaradana boyun eğer
Kulun bir görevi vardır
Bulut gelir yağmur yağar
Selin bir görevi vardır

Kara toprak gül bitirir
Bizi bağrına yatırır
Alır menzile götürür
Yolun bir görevi vardır

Gönül sevdiğine küser
Selamı sabahı keser
Bazen deli deli eser
Yelin bir görevi vardır

Yönümü çevirdim ona
Canan çok yakındır cana
Bulaştırmam kızıl kana
Elin bir görevi vardır

Kul var yanlış yola sapar
Kul var yaradana tapar
Kuşlar gelir yuva yapar
Dalın bir görevi vardır

Ağlar bu Gülhani ağlar
Derdimi götürmez dağlar
Herşeyi tatlıya bağlar
Dilin bir görevi vardır



Eder mi Seni

Yaradanı inkar eder zavallı
Kara toprak kabul eder mi seni
Şeytanın yolunda giden zavallı
Kara toprak kabul eder mi seni

Keser gibi kendi kendin yontarsın
Bozuk terazisin paslı kantarsın
Yavru ceylanları yiyen pentersin
Kara toprak kabul eder mi seni

Adını söylemem soyadın Serin
Açtığın yaralar derin mi derin
Yediğin haramdır içtiğin irin
Kara toprak kabul eder mi seni

Yüreğin taş gibi katı mı katı
Merhametin yoktur niyetin kötü
Ey dolap beygiri kapının iti
Kara toprak kabul eder mi seni

Diyecek yok namusuna arına
Ne söylense hiç gitmiyor zoruna
Sen kurban ol Darende'ye Gürün'e
Kara toprak kabul eder mi seni

Gülhani'yim gözümüzü oyalı
Bir de çifte attın karnın doyalı
Seni gidi alçak bozuk mayalı
Kara toprak kabul eder mi seni


 

 



anasayfa l notalar l sözler l bağlama l hikayeler l gönül verenler
halk müziği l ozanlar l yazılar l kitaplık l konser-tv l linklerimiz l görüşleriniz

Herhangi bir konuda yazışmak için: turkuler@turkuler.com