1947 yılında Ardanuç'un Göraşet (şimdiki adı Kutlu) köyünde doğdu. Ancak nüfusa 1951 olarak geçmiştir. İlkokulu köyünde okudu. Şiire küçük yaşlarda ilgi duymaya başladı. Şiiri ve aşıklık geleneğini öğrenmesinde özellikle köylüsü Sancaktar Demir'in (1917-1989) katkısı oldu.
15 yaşındayken bir arkadaşıyla birlikte, başlık parası biriktirmek için gurbete çıktı. Önce İstanbul'a sonra da Adana'ya gitti.
19 yaşında 2 kitabı yayımlandı. Sonraki yıllarda ortaokulu ve liseyi bitirdi.
Faruk Nafız Çamlıbel, Behçet Kemal Çağlar, Cemal Safi, Halil Soyuer gibi birçok tanınmış şairle görüştü. Bazılarından özellikle yakın destek gördü.
Edebiyata ilişkin çok geniş bir arşive sahip olan Osman Kaya, kendi yöresinin birçok şairinin eserini de bulundurmaktadır.
Bazı şiirleri bestelenen, birçoğu çeşitli gazete, dergi ve araştırmalarda yayımlanan Osman
Kaya'nın "Okullar Sesleniyor" (1966), "Yeşil Adana'nın Acı Destanları" (1966), "Yaylalar" (1966), "Elleme" (1983) ve "Yaşamımdan Çizgiler" (1986) adlı kitapları yayımlandı.
Ayrıca "Bir Ömrün Şiirleri" (2002) adlı son kitabı yayımlandı.
|
Üstüne
Bırak doksan dokuz bırak yüzleri
Dertlerin bin olmaz binim üstüne
Gözlerin bir güzel görür dünyayı
Kız yemin ederim dinim üstüne
Gençliğini saklasan da pusuda
Görünür hayalin havada suda
Unutmaya çalışsan da uykuda
Yürür perilerim cinim üstüne
Tepelerden sen doğ gün sonra çıksın
Bilirim ki gece üçte ayıksın
Ben konduya sen villaya layıksın
Kondur sarayını inim üstüne
Cevabın gelmese bir Güleserim
Şiir değil mektubu da keserim
Darılırım ebediyen küserim
İnan ki kin olmaz kinim üstüne
Görseydi
Güzel gözlü birine
En zeki insanı aptal ederdi
Gözlerini güldürende görseydi
Tanrı kulda gözü iptal ederdi
Kirpikleri kaldıranda görseydi
Durup gizli gizli bakarken kıza
Düştüm yüzündeki çifte havuza
Harbi kayıp ettirirdi Yavuz'a
Gözlerini Çaldıran'da görseydi
Belki de bu ateş sönebilirdi
Osman her güçlüğü yenebilirdi
Yeniden hayata dönebilirdi
Delirip de çıldıranda görseydi
Dağlarım
Vadisinden doruğuna kar olmuş
Hep bahar olsaydı keşke dağlarım
Tipi vurmuş yanakları mor olmuş
Her mevsim bir güzel başka dağlarım
Bin sabırla bekler Temmuz ayını
Çoban Hasan göle döker koyunu
İçer buz kesilmiş kaynak suyunu
Bin değer villaya köşke dağlarım
Yaylalar boş oğlağı yok kuzu yok
Gelini yok oğlanı yok kızı yok
Çökeleği kaymağı yok tuzu yok
Düşürür ozanı aşka dağlarım
Görünür
Giysilerin kat olsa soyarım
Gerdanın uzunu eni görünür
Saniyede kaç kez atar duyarım
Kalbinin içinde canı görünür
Bir sır yatar sözlerinin altında
Yaş izi var gözlerinin altında
Gider gelir dışderinin altında
Damarın içinde kanı görünür
Şairliğim bile para etmiyor
Ömrüm seni izlemeye yetmiyor
Sarı saçlar gizlemeye yetmiyor
Yanağında nokta beni görünür
Sana ilk yazdığım şiiri sakla
Hiç olmadık yerde gelirsin akla
Geçer gecelerim sayıklamakla
Bu gidiş Osman'ın sonu görünür
Yapışmasın
Cellat kız gönlümü astın saçlara
Bağla kollarımı el yapışmasın
Çökme ayağına bastın saçlara
İncitir canını yol yapışmasın
Seni hayal etmek ömre bedelmiş
Bu nasıl bedenmiş bu nasıl belmiş
Bir halka değiştir kopar incelmiş
Gevşek tut kemere bel yapışmasın
Çifteler dışarı taşmış kazaktan
Körpe yıllarını koru tuzaktan
Çiçekleri bile kokla uzaktan
Değdirme dudağa gül yapışmasın
Bir tek Tanrı bilir bu gizli sırdır
Her geçen saniye bana asırdır
Yanakların Afrika'da Mısır'dır
Sil ipek mendille Nil yapışmasın
Hatır için gönül için söz verme
Her teklifi düşün cevap tez verme
Osman Kaya da kim sakın yüz verme
Uzak dur şerrinden kel yapışmasın
İnce Olur
Sen dağların Güleseri
Gül bu kadar ince olur
Tanrının eşsiz eseri
Kul bu kadar ince olur
Tuttum bir gece yanımda
Değdi parmak uçlarımda
Yok oldu avuçlarımda
El bu kadar ince olur
Er geç bu ateş yakacak
Yıkılır ev söner ocak
Sarılsam koptu kopacak
Bel bu kadar ince olur
Bittim yüzündeki nurda
Bu renk tonu yok ki narda
İz bırakmış yanaklarda
Sel bu kadar ince olur
Yürüse şehir yürüyor
Durursa cadde duruyor
Bastığı sokak eriyor
Yol bu kadar ince olur
Seyretmeye doyulmuyor
Taramaya kıyılmıyor
Tek tek saysan sayılmıyor
Tel bu kadar ince olur
Affetmez bu deli seni
İnfaz etti astı beni
Bıçak gibi kesti beni
Dil bu kadar ince olur
Sevgilim
Her dolu kadehi bade belleyen
Mey yerine zehir içer sevgilim
Tanrı kovmaz Adem ile Havva'yı
Hayal eken hüsran biçer sevgilim
Dağı doruğundan deldiğin zaman
Vadisinden Ağrı geldiğin zaman
Çözüp örekleri güldüğün zaman
Yanağında çiçek açar sevgilim
Sabah köye sen çık güneş çıkmasın
Çok tarama sarı saçlar akmasın
Dolu bak gözlerin boşa bakmasın
Gider gençlik elden uçar sevgilim
Öyle uzak durma beri gel beri
Gir sokul yanıma çekilme geri
Beni senin aşkın etti serseri
Değildi ki Osman naçar sevgilim
Vermişsin
Sorulmamış soru sorup
İnsanlara not vermişsin
Beyin taşıyana akıl
Olmayana ot vermişsin
De ki senin nene gerek
Olursun her yüke direk
Kendin gidip sürünerek
Başkasına at vermişsin
Vakit yaklaşıyor derken
Dünyadan geçip giderken
Osman'ı öldürüp erken
Birine hayat vermişsin
|
|
Gözlerini
Güneş batar mavileri yumanda
Ne olur kapama hiç gözlerini
Kaybolur dağlarım siste dumanda
Bana göstermemen suç gözlerini
Çaktır şimşekleri estir rüzgarı
Çözülsün buzullar erit şu karı
Dağıt yüzündeki top bulutları
Ör de gizlemesin saç gözlerini
Bir Artvinli bir Rizeli olurdun
Yerimde olsaydın deli olurdun
Yarışmada göz güzeli olurdun
Daha büyülerdi taç gözlerini
Bir canlı varlığa kem baktırmazdım
Seni yeryüzüne bıraktırmazdım
Böyle ağlatmazdım yaş aktırmazdım
Ne çare keşfettim geç gözlerini
Senin bir benzerin başka elde yok
Bunca gelmiş geçmiş bir nesilde yok
Siyahı beyazı hiçbir kulda yok
Tanrı sana vermiş baç gözlerini
Otuz Miliyonun
Otuz miliyonun yarısı kızdır
Evlenmeye kalksan azlanıyorlar
Övdükçe onları aydır yıldızdır
Tepemize çıkıp nazlanıyorlar
Birini alıp da kaçamıyorum
Ayşe'yi Fatma'yı seçemiyorum
Yazın sokaklardan geçemiyorum
Bilmem kışın nerde gizleniyorlar
Başımıza gelecekti bu da mı
Karakışta efkar basar adamı
Tipi vurup soğutunca odamı
O zaman daha çok özleniyorlar
Bana Ver
Gönlümü yol yaptın gözümü çeşme
Ne kadar derdin var yarab bana ver
Yapalım seninle tekli sözleşme
Günde bir yetmişlik şarap bana ver
Bir anahtar her kilide gireyim
Bir göz ver doğayı özel göreyim
Kötüyü çirkini güzel göreyim
Büyülü sihirli bir hap bana ver
Yahudi Katolik dinsiz dinliye
Amerikalıya Rusa Çinliye
Hepsi bir sofrada yesinler diye
Şöyle çapı geniş bir kap bana ver
Serçe karakışta çamda ne yapar
Fare zehirlenip damda ne yapar
Amerika Vietnam'da ne yapar
En büyük sorumlu hesap bana ver
Füzeleri fırlatırlar fezaya
NBC'yi dağıtırlar uzaya
Katilleri getireyim hizaya
Şöyle sağlamından bir sap bana ver
Yine garibanın canı yandı mı
Şu güçlü güçsüzü yine yendi mi
Çaresi yok asacağım kendimi
Beş altı kulaçlık bir ip bana ver
Doğaya insancıl görüş getirsin
Özgürlüğü karış karış getirsin
Her satırı bize barış getirsin
Her dilde okunsun kitap bana ver
Osman
Meryem Ana yapar zilli köçekten
Lalenin adını gül yapar Osman
Değil öyle bin bir türlü çiçekten
Deve dikeninden bal yapar Osman
Ne zaman ne yapar hiç gelmez akla
Betona şiiri yazar tırnakla
Yalçın kayaları kazar tırnakla
Geçitsiz dağları yol yapar Osman
Değiştiremedi düz gidişini
İnada bıraktı nice işini
Söküp ağzındaki altın dişini
Dostun mektubuna pul yapar Osman
İnsanda bu vahşet bu kin kan niye
Güç veren kim Padgorni'ye Henri'ye
Bir yerde kul olur yüce Tanrıya
Bir yerde Tanrıyı kul yapar Osman
Kara Kız
Gözyaşın olmasa yağmur yağmazdı
Her damlası içerimde yara kız
Akan seller yeryüzüne sığmazdı
Üç saniye ağlasaydın kara kız
Al mendilim şu yaşların sil hele
İki yanağında olmuş zelzele
Bitek ova gibi kapılıp sele
Gider yüzündeki deri kara kız
Bak bir avuç toprak oldu yığıldı
Kaya'ları paramparça dağıldı
Yüzündeki barajlarda boğuldu
Öldürdün Osman'ı yürü kara kız
Senin
Bir dönüm bağın yok tapuya varsan
Martı bilmez denizlerin var senin
Ne şehirde evin ne köyde arsan
Ne de bir mezarlık yerin var senin
Kar yok veresiye alır satarsın
Şöyle kıtalara bir göz atarsın
Şafak vakti ufuklardan tutarsın
Güneş gibi el fenerin var senin
Bir buğdaydan bir hurmadan yarattın
Yorulmadan hiç durmadan yarattın
Canlı cansız el vurmadan yarattın
Akıl almaz çok hünerin var senin
Hiçbir kulun bir kuluna uymadı
Osman'ın söyledi kimse duymadı
Aç gözlü kulların yedi doymadı
Dünya gibi bir dönerin var senin
Bu Sevda
Bir dağı bir duman nasıl sararsa
Kapattı başımı sardı bu sevda
Irmak bir ovayı nasıl yararsa
O şekil bağrımı yardı bu sevda
Siyah saçlar topuğunda dizinde
Şiir yazar ayağının izinde
On altı on yedi on sekizinde
Büktü bellerimi kırdı bu sevda
Osman dertler için tapulu arsa
Tanrı bana vermiş ne bela varsa
Aç kurt bir sürüye nasıl dalarsa
Saldırdı içime girdi bu sevda
Olsaydı
Mücadele eder yorulmazdım ki
Mantığıma uygun işim olsaydı
Değil kul Tanrıya karşı koyardım
Beni bir anlayan eşim olsaydı
Aklın almadığı hayalim vardı
Kör görür işitir sağır duyardı
Afrika'da aç kalmazdı doyardı
Evrene yetecek aşım olsaydı
Allah şahit dediğimi yapardım
Havadan denizden karadan yardım
Sokak sokak yoksul insan arardım
Dağıtırdım üçüm beşim olsaydı
Değil öyle bolluk var zamanımda
Tükenmiş anımda zor zamanımda
En son nefesimde dar zamanımda
Hatırlayan arkadaşım olsaydı
Geçenden fatiha dilenen değil
Doğa şartlarında silinen değil
Yaşama süreci bilinen değil
Bir ölümsüz mezar taşım olsaydı
|