ana sayfa
türkü sözleri
türkü notaları
türkü hikayeleri
gönül verenler
bağlama-nota
ozanlarımız
halk müziği
konser-tv
kitaplık
yazılar
sözlük
arşiv
linklerimiz
görüşleriniz
site içinde ara
tavsiye edin
muhabbet

Güncellemelerden haberdar olmak için
e-mail listemize üye olunuz. 

İsim: 
E-mail: 
            
 

 
   
ATATÜRK’ÜN SEVDİĞİ BİR HALK OYUNU: BALIKESİR PAMUKÇU BENGİSİ

Hayrettin İvgin

    

   Atatürk, 1933 yılı Ocak ayının 15'inde uzun süren bir yurt gezisine çıkmıştı. Cumhuriyet, onuncu yaşına giriyordu. Memleketin dört bucağında aklın alamayacağı hızla bir kalkınma, bir silkinme ve yeniden diriliş olmuştu. Bunu yalnız Türk Milleti değil, bütün dünya biliyor, görüyordu. Atatürk, yapılan işleri bir kere daha görmek üzere önce Eskişehir’e gelmiş, buradan Bursa’ya geçmişti. Bursa’dan Gemlik’e gelen Atatürk 20 Ocak 1933 akşamı Gül Cemal Vapuru ile Bandırma’ya hareket etmişti. Balıkesir Valisi İbrahim Ethem (Akıncı), Belediye Başkanı Naci (Kodanaz), Atatürk’ü Bandırma’da karşıladılar.(1)

Ertesi günü, 21 Ocak 1933'te Atatürk Balıkesir’e geldi. Atatürk’ün kalacağı Vali Konağı'nda bir süre dinlenen konuklar, buradan Hükümet’e, Belediye’ye, Kolordu Karargâhı'na, Cumhuriyet Halk Fırkası'na geldiler. Uğradıkları her yerde Balıkesirliler, coşkun sevgi gösterilerinde bulunuyorlardı. Atatürk, Belediye Başkanı'na:

— Balıkesirlilerin hakkımda gösterdikleri samimi duygulardan çok memnunum. Özellikle teşekkürlerimi bildirmenizi rica ederim, dedi. (2)

Ertesi, 22 Ocak 1933 soğuk bir kış günüydü. Doğruca Lise ve Öğretmen Okulu’na gitti. Derslere girdi. Öğretmen ve öğrencilerle konuştu. Askerî Mahfel’e gelerek çay içti. Gece, hazırlanan temsili izledi. Pamukçu Köyü zeybekleri millî oyunları (bengi) oynadı. Bu oyunlara Atatürk de katıldı. Gece yarısı saat 24.00'te, Kütahya’ya gitmek üzere trene bindi. (3)

Atatürk’ün Balıkesir’e son gelişi 24 Haziran 1934'tür. Atatürk bu gezisini İran Şahı Rıza Pehlevi ile birlikte yapmıştır. Kalabalık bir heyet halinde İzmir’den trene binen konuklar 24 Haziran 1934 günü saat 17.00'de Balıkesir’e gelmişlerdi. Büyük bir törenle karşılandılar. Şah’la birlikte Vali Konağı'na gelen Atatürk, balkondan geçit resmini izlediler. Daha sonra Necati Bey Öğretmen Okulu’nu gezdiler. Geceyi Balıkesir’de geçirdikten sonra ertesi günü sabah Çanakkale’ye hareket ettiler.(4)

24 Haziran 1934'de Atatürk’ü karşılayanlar arasında Pamukçu Bengi Ekibi de vardı. İran Şahı Rıza Pehlevi ile beraber, İzmir üzerinden Balıkesir’e gelen Atatürk, tren istasyonunda Tevfik Göngörmüş, Ahmet Atagün ve Necip Şengül’ün de içinde bulunduğu Bengi ekibinin oyunuyla karşılanıyor. Ekibi ve oyunu çok beğendiği için huzurunda bir kaç defa oynatıyor ve takdirlerini belirtiyor. Ekibin, Atatürk ve Ali Hikmet Paşa ile birlikte çektirdiği fotoğraf maalesef günümüze ulaşmamıştır; Bu fotoğraf, istasyon önünde çekilmiştir. Bu fotoğrafta Atatürk bir elini Ahmet Atagün’ün, diğer elini de Tevfik Güngörmüş'ün omuzuna koymuştur.

Atatürk’ün emriyle gezinin devamına da katılan ekip, Balıkesir Belediyesi’nin tahsis ettiği araçla Çanakkale’ye gitmiş ve bir kaç defa Bengi oynamıştır. Bu gezi sonunda kendilerine 300 Lira hediye verilerek Pamukçu’ya gönderilirler.(5)

1935 yılı içinde Pamukçu Bengisi ekibi, Ali Hikmet Paşa’nın davetlisi olarak Küçük Çiftlik Parkı'nda gösteri yapmak üzere İstanbul’a gider. Pamukçu ekibinin İstanbul’da olduğunu duyan Atatürk, bütün oyuncuları Dolmabahçe Sarayı'na davet eder. Dolmabahçe Sarayı'nda o dönemi ordu müfettişlerinden İzzettin Paşa’nın Dolmabahçe’de kızının düğünü yapılmaktaydı. Düğünde Atatürk de bulunuyordu.(6)

Talip Balcan’ın Balıkesirliler Dergisi ile Zekeriya Özdemir’in Pamukçu adlı kita-bında, Tevfik Güngörmüş'ün hatıraları şöyle anlatılmaktadır:

“Düğün salonu oldukça kalabalıktır. Atatürk hemen bizi yanına çağırıyor. Sarayı gezdiriyor. Sonra bize:

— Siz dans biliyor musunuz? diye sordu.

— Hayır Paşam, dedik.

— Öğrenin, dedi.

Sustuk. Atatürk devamla;

— Bakın, dedi. Sizin memleketinizde ablanız, bacınız var değil mi?

— Var Paşam.

— İşte bunları da öyle tutacaksınız.

Tevfik Dayı atılır.

— Evet Paşam biz Türkler hepimiz kardeşiz.

Atatürk memnun Tevfik Dayı'nın sırtını sıvazlayarak: “Bravo Efe” der ve orada bulunan kızlarla hepsini dansa kaldırır. Sonra,

— Haydi bakalım, bir de sizin oyununuzu seyredelim, der.

Orta yer boşalmış, gözler bize dikilmiştir. Dans pisti pırıl pırıl kayacak gibidir.

Efelerden biri Atatürk’e;

— Paşam burası kayıyor, der. Burasının halısı kilimi yok ki?

Atatürk;

— Otuz hammal olsa da buranın halısını getiremez, ayakkabılarınızın altını ıslatın, dedi.

Ayakkabılarımızın altını ıslattık. Oyuna başladık, kaymıyordu. Oyunu bitirdiğimiz zaman salon alkıştan inliyordu.” (7)

1936 yılında Beylerbeyi Sarayı'nda Balkan Festivali düzenlendi. Bu festivale bir çok Balkan ülkesi katılmıştı. Balıkesir Pamukçu Bengisi de bu festivale Atatürk’ün isteği ile katılmış ve yine onun huzurunda oyunlarını oynamıştı.(8)

Bu festival anılarını Tevfik Güngörmüş şöyle anlatmıştır:

“Atatürk millî oyunları çok severdi. Bir başka karşılaşmamız da Balkan Festivali’nde ilk çıkan ekip bizdik. Oyun bitmiş bir kenarda dinleniyorduk. Atatürk yanımıza geldi.

— İçinizde bir köy türküsü söyleyecek var mı? dedi.

Trabzonlu birisi:

— Var Paşam.

— Söyle!

Trabzonlu başladı:

“Murtaza’nın bağında üç nohut,

Anne ben ölüyorum, bana Yasin okut” diye.

Atatürk’ün hoşuna gitmemişti. Sertçe:

— Bırak, dedi. Ölmeğe niyetimiz yok.

Sonra bize döndü:

— Siz, dedi, Zeynep şarkısını biliyor musunuz?

— Evet.

Hep beraber söyledik. O da bizimle beraber söylüyordu.

Sonra kendisinin iştiraki ile:

“Mendilimin uçları

Çıkamam yokuşları" türküsünü söyledik.

Atatürk Tevfik Dayı'ya:

— Kalk efe, Sarızeybek oynayalım, dedi.

Oyuna kalktık. Bana:

— Dikkat et, yanlış yapma, dedi.

Beraber Sarızeybek oynadık.”(9) (10)

Değerli Halk Bilimci Sayın Nail Tan “Atatürk ve Türk Halk Kültürü” adlı kitabında Atatürk’ün huzurunda Balıkesir Pamukçu Bengi oyununun bir defa oynandığı gibi bir izlenim edinilmektedir. Oysaki bu oyun, yukarı da da açıkladığımız gibi Atatürk’ün huzurunda değişik tarihlerde defalarca oynamıştır.

Bu tebliğimiz, Sayın Nail Tan’ın kitabını tamamlar bir mahiyet arzetteği için bundan son derece memnunum.

Bengi kelimesi’nin anlamı “sonu olmayan, ebedî” manalarını taşımaktadır. Orhun kitabeleri olan Göktürk eserlerine “Bengü taş" denildiğini biliyoruz.

Bengi kelimesiyle ilgili olarak bir de değişik bir anlatma vardır. Bu anlatmaya göre; Türkler, Orta Asya’dan Anadolu’ya göç ederken savaşa çeşitli vuruşmaların içinden geçerek gelmişlerdir. Bu vuruşmalar sırasında öldürdükleri düşmanın başında durur ve “Bengi!” diye nara atarlarmış. Bu durum bir gelenek halinde devam ederken bengi oyununa motif olmuştur. Gerçekten bengi oyunu bir yiğitlik gösterisidir.

Anadolu’nun çeşitli yörelerinde Benge, Benk, Menge, Mengi, Bengü, Mengü adları ile oynanan “Bengi” oyunu bir zeybek çeşididir.

Bengi oyunları ve türevleri ile ilgili olarak Mahmut Ragıp Gazimihal’in Türk Halk Oyunları Kataloğu 1. Cildinde, (Benge, Bengi, Bengi Altay, Bengi Oyunu, Beng Oyu-nu, Bengi Zeybeği Havası, Benk, Balıkesir Oyunları, Balıkesir Zeybeği) maddelerine,(11) 2. Cildinde (Menge, Mengi, Pamukçu Bengisi, Pamukçu Zeybeği) maddelerine(12) başvurulabilir.

Pamukçu Bengisi ile ilgili olarak geniş bilgileri Murat Karabulut’un bir araştırması ile,(13) Zekeriya Özdemir’in kitabından(14) öğrenebiliriz.

Pamukçu Bengi oyununu Murat Karabulut’un yazısından özetliyerek aşağıya alıyorum:

“Pamukçu kasabası Balıkesir’e 10 km. uzaklıktadır. Nüfusu 3.000 civarındadır. Halkın geçimi tarım ve hayvancılığa dayanır.

Bu yazıda Pamukçu’da oynanan halk oyunlarını, müziğini, kıyafetini anlatacağız.

Burada anlatılan oyunlar erkekler tarafından oynanan oyunlardır. Pamukçu’da kadın ve erkekler ayrı olarak kendi aralarında oynamaktadırlar. Erkeklerin oynadığı oyunlarda mutlaka bir sıra takip edilir. Önce İkili Güvende, sonra Toplu Güvende, son olarak da Bengi oynanır.

a) İkili Güvende:

Sadece iki kişi tarafından oynanmaktadır. Adı da buradan gelmektedir. Güvende; duymak, kendine güvenmek anlamındadır. Oyun çok seri oynanır. Ritm hızlıdır. Oynanması çok zor oyunlardandır. Herkes bu oyunu oynayamaz. Kendine güvenen iki kişi ancak bu oyunu oynayabilir.

Oyuna başlamadan önce müzik eşliğinde kısa bir gezinti yapılır. Yörede bu gezintiye “Aldırma”, oyuna başlama haline gelmeye de “Oyuna Alma” denir. Oyun baştan sona kadar çökme ve dönme figürlerinden meydana gelir. Oyun hızlı tempoda yapılan seri hareketlerle sürdürülür.

b) Toplu Güvende:

Oyun adından anlaşılacağı üzere çok kişi tarafından oynandığı için bu adı almıştır. Oyuncu sayısı mutlaka çiftir (2-4-6 vb.). Oyunun temposu İkili Güvendeye göre daha ağırdır. İkili Güvendede oynayanlar bu oyunda dinlenme imkanı bulurlar. Çünkü bundan sonra oynanacak olan Bengi çok hızlı ve seri figürlerle doludur. Toplu Güvendede kol hareketleri, diz çökmeler ve yere diz vurmalar önemli figürlerdir. Figürler topluca yapılınca çok güzel bir görüntü arzeder. İkili Güvende de yapılan figürlerin hepsi daha ağır olarak ayrıca yapılır.

c) Bengi:

Oyuna geçmeden müzik eşliğinde bir gezinme havası ile başlayan Bengi 8-10-12-15 kişi ile oynandığı gibi daha fazla kişilerle de oynanır.

Zeybek oyunlarının başlıca özelliklerinden birisi vücudun dik, hareketlerin ve bakışların sert olmasıdır. Oyun içinde çeşitli naralar vardır. Bengi... Dengi... Deha... gibi. Bengi; sonu gelmeyen, sonsuz, biz sonsuza kadar güçlüyüz anlamındadır. Dengi; dikkat etmek anlamında bir uyarı sözüdür. Deha; etrafı ve oyuncuları coşturmak için atılan naralardır. Çok hızlı ve seri tempoda oyanan bu oyunda naraları atmak, söylemek pek kolay değildir, maharet ister.

Bu oyunları genellikle yaşlı efeler idare eder. Bu efeler oyunu iyi bilen, disiplinli sözü geçen kişilerdir. Onlar oynarken diğerleri konuşmaz göz ucuyla efeyi takip ederler. Efe deha... aha... gibi nara atınca herkes yeni bir figürü yapmaya başlar. Figür değişmelerinde şaşırma olmaz. Müzik, figür değişmelerini belli eder. Bunu o-yuncular bilir. Yeri geldiği zaman efe narasını atar ve bütün oyuncular yeni bir figüre geçerler. Oyuncular birbirlerinin ellerini tutmazlar. Oyunlar daire biçiminde ve soldan sağa doğru oynanır.

Bu oyunlarla ilgili olarak kaynak kişiler şöyle bir hikâye anlatmaktadır. “Müslümanlığın Türkler arasında yayılmaya başlamasından sonra düşman veya rekabet halinde bulunan kabilelerin arasında geçen savaşlarda, iki düşman kabilenin en güçlü oyuncularını oyuna çıkararak aralarında geçen savaşı, İkili Güvende oyu-nuyla anlatmaya çalıştıkları, bundan sonra oynanan Toplu Güvendenin savaşın genel havası ve en son olarak oynanan Benginin de kazanan tarafın esirlerin etrafında düzenledikleri şenliğin ifadesi olduğu anlatılmış"

Oyunların öğrenimi husus oldukça zordur. Özel bir öğretim şekli yoktur. Fakat iki üç yıl öncesine kadar kış aylarında haftada bir gün zeybeklerin kendi aralarında sohbet toplantıları düzenledikleri ve bu toplantılarda oyunları öğrendikleri bilinmektedir. Sohbet toplantısı şu şekilde gerçekleşmektedir. Gönüllü bir kişi sohbetin yapılacağı köyde duyulduğu zaman bütün köy halkı kendi yaş guruplarına göre aynı gece ayrı ayrı yerlerde buluşurlar. 7-8 veya 10 evde sohbet düzenlendiği olur. Sohbet başlamadan önce her sohbet için toplantıyı idare eden bir “Dayıbaşı" seçilir. Dayıbaşı sohbetin her şeyinden sorumludur. Kimse ona itiraz edemez ve herkes ona itaat etmek zorundadır. Bu nedenle Dayıbaşı sözü geçen ve sevilen kimselerden seçilir. Sohbette yenilir, içilir, fıkralar hikâyeler anlatılır. Kadınlar bu sohbete katılmaz ama sohbeti seyrederler. Bu seyretme işinin avantajlı tarafı sohbete katılan bekar erkeklerin sevdikleri de seyirci olarak o anda bulunuyorsa sohbet daha zevkli geçer. Çünkü yavuklular kendini beğendirmek için bütün marifetlerini ortaya dökerler. Sohbet devam ederken isteyen olursa Dayıbaşından izin almak suretiyle diğer sohbet toplantılarına misafir olarak gider ve oradaki eğlenceye katılır. Böylelikle köyün içindeki bütün sohbet evleri guruplar halinde dolaşılır. Köyün içi insanlarla dolar taşar.

Oyunlara iştirak eden çalgılar, kılarnet ve davuldur. Kendi aralarında oynadıklarında darbuka, def, zilli maşa kullanılır. 50-60 yıl öncesinde oyunlarda davul ve zurnanın kullanıldığı tesbit edilmiştir.

Pamukçu oyunlarını en iyi oynayan meşhur oyuncular:İkili Güvende de Kazım Kabakcı Efe (Lakabı Civelek). Halil İbrahim Dal (Lakabı Süvari). Bu iki Efe oynadıkları zaman kendilerinden geçtikleri ve çok güzel oynadıkları söylenmektedir. Bu efelerden başka Hacı Necip Şengül (Çakıroğlu). İsmail Efe (Helvacı). Mehmet Ali Erik (Barut) birlikte İkili Güvendeyi iyi oynayan efelerdendir.

d) Kıyafetler:

Başta koyun yününden yapılan keçekülâh bulunur. Üzerine renkli poşu sarılır. Boynunda yazma vardır. Yazmanın kenarları tırtırlı ve işlemelidir. İçerde delme yelek olur, en içe giyilir. Delme kolsuz yelektir. Çufa (çuha)dan yapılır. Önü açıktır. Düğmeli de olabilir. Zıbın ise bugünkü mintanla aynı olup kollu ve önden düğmelidir. Yalnız yakası yoktur. En üste giyilen cepkenin kolları ise koltuk altından bileğe kadar yırtık-tır. Yani önünden aşağıya kadar sallanan ayrı bir parçadır.Oynarken sağa sola sallanır.

Cepkenin üzeri işlemelidir.Kumaşı aynı çufa kumaştan yapılır.İç kısmı beyaz veya kırmızı astarlıdır.Cepkenin üzeri,kaytan veya tergil denen siyah renkli sim veya benzeri ipliklerle elde işlenir.

Bele önce kuşak adı verilen yerli dokumadan beyaz renkli bez sarılır.Fazla uzun olmaz..kuşağın ön kısmı burularak sarılır. Bunun üstüne trabulus veya şal denilen renkli kuşak sarılır. Bele bir de yağlık takılır. Yağlık nişanlı kızların nişanlılarına yaptığı mendildir. Erkekler şimdiki ipekli mendili de takmaktadırlar.

Altta şalvar (potur) bulunur. Şalvar dize kadardır. Uçkur kısmı beyaz renklidir. Ağı boldur. Dize doğru daralır. Bu da çufa kumaştan yapılır ve cepken gibi işlemelidir.

Ayakta çorap bulunur ama çorap gözükmez. Çünkü diz ile ayak bileği arasında tozluk bulunur. Yine çufa kumaştan yapılmıştır. Mavi renklidir. Üzeri kaytanla işlemelidir. Tozluk diz üstünden kırmızı püsküllü bağcıklarla dize bağlanır. Püsküller bacağın dış kısmına gelir. Ayakta siyah yemeni vardır.

Eskiden bele deriden silâhlık takılırmış 3-4 kat olan bu silâhlık arasına kama, para kesesi, tütün tabakası konulurmuş” (15)

Bengi oyunu oynanırken bir ara oyunda kısa bir kesinti olur. Bu kesinti sırasında zeybekler tozluklarını, feslerini, poşularını ve kuşaklarını kontrol etme ve düzeltme fırsatını bulurlar.(16) Bu kısa kesinti sırasında bir şiir okunur ki bu şiir, oyunun Atatürk'le ne kadar özdeşleştiğinin bir kanıtıdır. Şiirin tamamı şöyledir:


ŞANLI EFEM

Ey gönlüm kâbesi sevimli Anadolu
Her tüten ocağında şeref şan dolu
Arslanlar yatağıdır memleketin Ege’si
Ruhlara gıda verir mor cepkenli efesi

Hey Anadolu’nun Marmara’sı Ege’si
Dalga dalga şavkıdı Edremit’in körfezi
Bilmem bir büyümü var toprağında taşında
Onbinlerce efem sınırının başında
Gördük efelerini İstiklâl Savaşı'nda

Tarihlere sığmaz ki kazandığım zaferler
Sarsılmaz bir imanla sana bağlı gönüller
Ey palası parlayan devirler açan efem
Ey gözleri nur dolu şimşekler çakan efem

Manisa Dağları'na efem yaraşır hey
Mavi gözler semalara karışır
Kısrak sırtı bizimdir
Aydın’ın doruğu efe ocağı hey

Rüzgâr eser efemin köyüne
Oynasın hele bir gör düğün yerinde
Bastıkça çürür virane gibi sarsılır yer
Şan üstüne şan yarat ki efem
Bu millet bunu bekler

Balıkesir Ovası'nın bağı var bostanı var
Pamukçu Efesi’nin ünü var destanı var
Arslan Efe’m çete olmuş Ata’dan fermanı var
Davul vursun, klarnet çalsın
Çifte kazan kaynasın
Mor kadife sırma cepken efelerin oynasın



KAYNAKLAR

1) Mehmet Önder, Atatürk’ün Yurt Gezileri. II Baskı. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları No: 154 Atatürk Disizi: 23, Nokta Ofset Basımevi. Ankara 1998 (Hazi-ran), s. 76

2) a) Mehmet Önder; a.g.e., s. 76

b) 23 Ocak 1933 tarihi Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi

3) a) Mehmet Önder a.g.e., s. 76

b) Nail Tan, Atatürk ve Türk Halk Kültürü, Folklor Araştırmaları Kurumu Yayınları No: 28, Ekip Grafik, Ankara 2000, s. 56

4) Mehmet Önder a.g.e., s. 77

5) Zekeriya Özdemir, Bengi ve Kaplıca Diyarı Pamukçu, Tisamat Basım Sanayi, Ankara 1997, s. 149-150

6) Talip Balcan, “Bengi”, Balıkesirliler Dergisi, 28 Mart 1970, Sayı: 3, s. 8-9

7) Zekeriya Özdemir, a.g.e., s 150-151

8) Mahmut Ragıp Gazimihal, Türk Halk Oyunları Kataloğu. I. Cilt (Baskıya Ha-zırlayan: Nail Tan), Kültür Bakanlığı HAGEM Yayınları: 161, Ankara 1991, s. 93

9) Zekeriya Özdemir, a.g.e., s. 151-152

10) Zekeriya Özdemir’in kitabından öğrendiğimize göre (s. 150); aynı hatıraları Nuri oğlu 1327 doğumlu Necip Şengülde anlatmıştır. Onun anlattığına göre oyunda; Mehmet Deniz darbuka, Abdi Alkan da darbuka çalıp mahalli türküler söyleyerek oyunu başlatmışlardır. 1934 yılında Atatürk’ün huzurunda oynayan ekipte 20 o-yuncu bulunuyormuş.

11) Mahmut Ragıp Gazimihal, a.g.e., s. 65-86

12) Mahmut Ragıp Gazimihal, Türk Halk Oyunları Kataloğu. II. Cilt., (Hazırlayanlar: Nail Tan-Ahmet Çakır), Kültür Bakanlığı HAGEM Yayınları: 259, Ankara 1997, s. 164-216

13) Murat Karabulut, “Balıkesir-Pamukçu Kasabası Halk Müziği ve Oyunları", Türk Folklorundan Derlemeler 1989, Kültür Bakanlığı MİFAD Yayınları: 115, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 1989, s. 167-175

14) Zekeriya Özdemir, a.g.e., s. 156-158

15) Murat Karabulut, a.g.e., s. 167-174

16) Zekeriya Özdemir a.g.e., s. 158-159
 

 



 



anasayfa l notalar l sözler l bağlama l hikayeler l gönül verenler
halk müziği l ozanlar l yazılar l kitaplık l konser-tv l linklerimiz l görüşleriniz

Herhangi bir konuda yazışmak için: turkuler@turkuler.com