Her sanat dalının kendine
özgü kuralları, yöntemleri, öğretim ve eğitim biçimleri, kurumsal
yapıları ve bu kurumlarda onun felsefe ve amacını belirleyip ileten
öğretici kadroları vardır (Cemalcılar, 1988, 81).
Müzik eğitimi, geleneksel, ulusal ve uluslararası yönelimler
içerisinde değerlendirilebilen; kendine özgü kurallar ve yöntemlerle
birlikte evrensel düzeyde bir birikime ve kapsama sahiptir. Bu yapı,
tarihsel gelişim ışığında sürekli gelişmeyi, paylaşımı ve kendini
yenilemeyi gerektiren çeşitli değişimleri içermektedir.
Süreç olarak müzik eğitimine ilişkin her dönemde geçerli olabilecek
özlü bir değerlendirme şöyle yapılabilir:
Müzik eğitimi, bireye kendi yaşantısı yoluyla amaçlı (ve yöntemli)
olarak müziksel davranışlar kazandırma veya bireyin davranışında
kendi yaşantısı yoluyla amaçlı (ve yöntemli) olarak müziksel
değişiklikler oluşturma sürecidir. Müzik eğitiminin en temel dört
ana öğesi öğrenci, öğretmen, müzik ve programdır. Bunlara müzik
eğitiminin en temel dört ana bileşeni de denir. Müzik eğitiminde bu
dört ana öğe ya da bileşen birbirleriyle sürekli etkileşir. Bu
süreçte en çok etkiyi öğretmen sağlar. Bu bakımdan müzik eğitiminde
öğretmen öğesi ayrı bir önem taşır. Bu önem müzik öğretmeni
yetiştirmeyi gerekli ve zorunlu kılar (Uçan, 2007).
Müzik eğitimcisi yetiştiren kurumlardaki mevcut eğitim-öğretimi
yapılan derslerin türleri, süreleri ve eğitim metotları bakımından,
günümüzdeki biçimini alıncaya dek 1917 yılında kurulup bir amacı da
müzik eğitimcisi yetiştirmek olan Darülelhan’dan bu yana çeşitli
değişmeler ve denemeler sürecinden geçmiştir (Taşkınsel, 1988).
Cumhuriyetin ilanından çok kısa bir süre sonra, çağdaş bir ulus inşa
etme idealleri doğrultusunda, Atatürk’ün öncülüğünde müzik eğitimi
alanında da önemli ve köklü adımlar atılmıştır. Bu adımlar
Cumhuriyet tarihinde “Müzik Devrimi” olarak anılan bir dönüşümün
gerçekleşmesine neden olmuştur.
Müzik eğitimi alanındaki en önemli gelişme, Erken Cumhuriyet
Dönemi’nin önde gelen kurumlarından Musiki Muallim Mektebi’nin
açılmasıdır. Bu okul, çağdaş eğitim programları, Batılı eğitim
anlayışı ve yöntemleri ile müzik eğitiminin ülkemizdeki en önemli
yapı taşlarından birisidir. Musiki Muallim Mektebi mezunları da bu
anlamda bilimsel düzeyde eğitim almış ilk müzik öğretmenleri olarak
nitelendirilebilir.
On yılı aşkın bir süre müzik eğitimcisi yetiştirme görevini üstlenen
Musiki Muallim Mektebi’nin 1938-1939 öğretim yılında Gazi Eğitim
Enstitüsü’ne bir bölüm olarak eklenmesine karar verilmiştir.
Yirminci yüzyıl müziğinin önde gelen bestecilerinden Paul Hindemith,
1935-1937 yılları arasında Türkiye’de müzik yaşamının geliştirilmesi
projesi ve Ankara Devlet Konservatuarının kurulması için verdiği
raporlarla ülkemiz için önem taşıyan bir isimdir. Prof. Paul
Hindemith’in önerisi ile Almanya’dan çağırılan Prof. Eduard
Zuckmayer Gazi Eğitim Enstitüsü bölüm başkanlığına getirilmiştir.
Eduard Zuckmayer, otuz yıldan fazla bir süre Gazi Eğitim’de ve
Ankara Devlet Konservatuarı’nda koro ve orkestraları çalıştırıp
yönetmiş, ayrıca piyano, armoni, kontrpuan ve biçim bilgisi dersleri
vermiştir. (Say, 2005)
Gazi Eğitim Enstitüsü, ilk eğitim öğretime başladığı 1938 yılından
1968 yılında İstanbul Eğitim Enstitüsü’nde açılan ikinci müzik
bölümüne kadar 30 yıllık bir süre içerisinde müzik eğitimcisi
yetiştiren tek kurum olarak önemli bir görevi üstlenmiştir.
1938-1970 yılları arasında Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü
Başkanlığı görevini sürdüren Eduard Zuckmayer, müzik eğitimi
programına katkıları ile çağdaş eğitim anlayışı doğrultusunda müzik
öğretmenleri yetiştirilmesini sağlamış, böylece günümüz müzik
eğitiminin şekillenmesine de yol açmış öncü eğitimciler arasındadır.
Musiki Muallim Mektebi
Cumhuriyet kurumlarının oluşma aşamasında Osmanlı döneminden az
sayıda ‘müzik öğretmeni’ devralınmıştır. Ancak, hiçbiri gerçek
anlamda ‘Müzik Öğretmeni’ olarak
yetişmemişlerdi/yetiştirilmemişlerdi. Bunlar okullarda duyulan
gereksinimi karşılamak için ‘müzik öğretmeni’ olarak
görevlendirilmişler/çalıştırılmışlar ve giderek bu unvanla
nitelendirilmişlerdi. Gerçekte ‘müzik öğretmeni’ olarak
yetişmedikleri veya yetiştirilmedikleri ya da ‘müzik öğretmeni’
eğitimli olmadıkları halde bunların okullara ‘müzik öğretmeni’
olarak atanmaları ve okullarda bu unvanla
görevlendirilmeleri-çalıştırılmaları-nitelendirilmeleri, duyulan bir
gereksinimin sonucu idi (Uçan, 2007).
Cumhuriyetin ilanından sonra hız kazanan çağdaşlaşma hareketi ile
beraber çağdaş çok sesli müziğin hayatımıza girmesi ile gerek Türk
müziğinin geliştirilmesi gerekse Türk eğitim sistemi içerisinde
müzik eğitimi konularında köklü değişiklikler yaşanmıştır. Yaşanan
bu değişikliklerin sonucunda müzik öğretmeni olarak en üst düzeyde
yetişmiş kaliteli müzik eğitimcilerine duyulan gereksinim artmaya
başlamıştır.
Genel olarak “Müzik dersini bir ‘müzik bilen’e verme” düşüncesi
oldukça eskiye dayanır. 1869 tarihli Eğitim Genel Tüzüğü’nde
(“Maarif-i Umumiye Nizamnamesi”nde) Kız Orta (Rüştiye) Okulları
Programında Müzik dersinin “zorunlu değildir” biçiminde yer alması
ve “Müzik dersi için ‘ayrı bir öğretmen’ bulma-bulundurma” ilkesi
öngörüldü. Bu ilke zaman içinde olgunlaşıp özellikle 1923’te kurulan
Cumhuriyetle birlikte hızla gelişerek müzik dersleri için “müzik
öğretmeni yetiştirme bilinci”ne ve Cumhuriyet’in ilânından kısa bir
süre sonra “müzik öğretmeni yetiştirme kararı”na dönüştü (Uçan,
2007).
Bu karar doğrultusunda ortaokul ve liseler ile öğretmen okullarına
müzik öğretmeni yetiştirmek amacıyla Musiki Muallim Mektebi
kurulmuştur (1924).1 Müzik eğitimi tarihimizde ilk müzik öğretmeni
yetiştiren kurum olması bakımından bir dönüm noktası sayılabilecek
bu kurum, günümüzün Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümleri Müzik Eğitimi
Anabilim Dallarının temelini oluşturması bakımından da önemli bir
yere sahiptir.
Okul fiziki yapısı ve eğitim yapısı olarak şu özellikleri ile öne
çıkar;
“Okul, batı müziği alanında bilimsel çalışmaların yapılması, bunu
yaygınlaştıracak öğretmenlerin ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Orkestrası’nda görev yapacak olan sanatçıların yetiştirilmesi için
Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak 25 Eylül 1924 tarihinde
Musiki Muallim Mektebi adıyla kurulmuştur. Başlangıçta Cebeci’deki
birkaç eski kerpiç binada eğitimini sürdürmeye çalışan okulun yeni
binası üç aşamada tamamlanmıştır. 1929 yılında Ernst Egli’nin
tasarımı olan ana yapı tamamlanarak aynı yıl eğitime başlanmıştır.
Dikdörtgen bir avlunun etrafındaki mekanlardan oluşan bu yapı klasik
Osmanlı medrese şemasını hatırlatmaktadır. 1936 yılında bu okulun
eğitim programını yeniden düzenlemek üzere Türkiye’ye davet edilen
Alman müzik uzmanı Paul Hindemith, Milli Eğitim Bakanlığı’na sunduğu
raporda yapının yetersizliklerinden de söz etmektedir. Bu sorunun
çözümlenmesi için girişin üzerinde yer alan terasa Egli’nin tasarımı
olduğunu düşündüğümüz bir kat eklenmiştir. Aynı yıl Hindemith’in
raporuna uygun olarak klasik batı müziğinin yanında opera, bale ve
tiyatro alanlarında da eğitim verilmeye başlanmıştır. Yine aynı yıl,
yapının bitişiğine derslik bloğu yapılmıştır. 1938-1939 öğretim
yılında müzik öğretmeni yetiştiren bölümün Gazi Eğitim Enstitüsüne
taşınmasıyla, okulun adı 1940 yılında Ankara Devlet Konservatuarı
olarak değiştirilmiştir.” (Alpagut, 2005, 183-184).
Musiki Muallim Mektebi’nin açılmasından kısa bir süre sonra“Askerî
Müzik Öğretmen Okulu” nun da kurulması da planlanmıştır. 1927’de
bando öğretmeni ve askerî liselere askeri müzik öğretmeni
yetiştirmek üzere “Riyaseticumhur Muzıka Heyeti’ne ek olarak esaslı
bir programla çalışacak bir Askerî Muzıka Muallim Mektebi açılması”
kararı alınmıştır. (Gazimihal 1955, 164-166), Ancak, okul
açılamamıştır. Musiki Muallim Mektebi askeri müzik öğretmeni
gereksinimini de kısmen üstlenmiştir. (Uçan, 2007).
Mert’in alıntısına göre; Hasan Toraganlı’nın Filarmoni dergisinin
100.sayısında yayınlanan “Musiki Muallim Mektebi Kuruluş Yıldönümü”
başlıklı yazısında bu okulda okutulan dersler şöyle belirtilmiştir:
"Piyano, Keman, Armoni, Viyolonsel, Müzik İmlası, Müzik Tarihi,
Musiki Nazariyetı, Şan, Kontrapuan, Prozodi, Ruhiyat ve Tatbikat,
Matematik, Fransızca, Türkçe, Beden Eğitimi, Solfej, Resim,
Askerlik, Tarih, Coğrafya, Medeni Bilgiler(Yurttaşlık)”(Mert, 1983,
6)
Programın müzik eğitimine ilişkin uygulamalı ve kuramsal derslerin
yanı sıra, Milli Eğitim ilkelerinin ve hedeflerinin öğrenciye
kazandırmak istediği genel formasyonu da kapsadığı gözlenmektedir.
Musiki Muallim Mektebi’nde 1924’ten 1937’ye kadar geçen yaklaşık on
beş yıl içinde başlıca beş yapılanma gerçekleştirilmiştir. Bunlar
sırasıyla 1924, 1925, 1931, 1934 ve 1936 yapılanmalarıdır.
(1) 1924 Yapılanması: Musiki Muallim Mektebi 1924 yılında beş yıllık
ilkokul eğitimi üzerine öğrenim veren bir kurum halinde ilk
Öğretim’e bağlı olarak kurulmuş ve öğretime başlamıştır.
(2) 1925 Yapılanması: 1925 yılında yayımlanan yönetmeliğiyle Musiki
Muallim Mektebi beş yıllık ilkokul eğitimi üzerine 1+ 4 = 5 yıl
öğrenim süreli bir yapıya kavuşturularak ilköğretim’den alınıp
ortaöğretim’e bağlanmıştır. Kurumsal ana yapı “Hazırlık Sınıfı + 4
Yıllık 0rtaöğretim” olarak belirlenmiştir. Son sınıf sonunda
başarılı olanlara lise ve ortaokullar ile [ilk]öğretmen okulları
için Müzik Öğretmenliği (“Şahadetnamesi”), son sınıf sonunda
başarısız olanlar için İlkokul (İlkmektep) Müzik Öğretmenliği
Yeterlik Belgesi (“Ehliyetnamesi”) öngörülmüştür. Ayrıca, okulu
seçkin bir yetenek ve başarıyla bitirenlerin iki yıl hizmet ettikten
sonra daha ileri bir öğrenim için Devletçe batı ülkelerine
gönderilmeleri öngörülmüştür(Uçan, 2007 ).
(3) 1931 Yapılanması: Musiki Muallim Mektebi’nin Hazırlık Sınıfı
kaldırılıp öğretim süresi 5 yıldan 6 yıla çıkarılmıştır. Başarısız
olanların Muallim Mekteplerine nakledilmesi öngörülmüştür. MMM
Programında önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu bağlamda örneğin
Vokal (=Şan) dersi çıkarılmış, Keman tüm öğrenciler için zorunlu
ders durumuna getirilmiştir.
(4) 1934 Yapılanması: Musiki Öğretmen Okulu (“Musiki Muallim
Mektebi”) 1934’te Bakanlık buyruğuyla (emriyle) Ortaöğretim’den
alınıp Yüksek Öğretim’e bağlanmış ve yasayla Millî Musiki ve Temsil
Akademisi kapsamı içine alınmıştır. Bu yapılanmada tamamen
yurtdışında müzik öğrenimi görüp yurda dönmüş olan Türk uzmanların
değerlendirmeleri esas alınmıştır.
(5) 1936 Yapılanması: Musiki Öğretmen Okulu sistemi (bünyesi) içinde
bu okula bağlı (“merbut”) olarak “Konservatuar Sınıfları” açılmış,
böylece ikili bir yapı oluşmuş ve Programda önemli değişikliklere
gidilmiştir. Bu bağlamda örneğin Kompozisyon dersi müzik
öğretmenliği programından çıkarılmış, Müzik Estetiği, Koro, Şan ve
Zorunlu Piyano dersleri konulmuştur.
Bu yapılanmaların ilkinde ve ikincisinde -bir istisna (Musa Süreyya
Bey) dışında- tamamen yurtiçinde yetişmiş yerli birikime dayanılmış,
yerli uzmanlara başvurulmuştur. Üçüncüsünde yurtiçi ve yurtdışı
öğrenimli yerli uzmanlardan ve dördüncüsünde tamamen yurtdışı
öğrenimli yerli uzmanlardan yararlanılmıştır. Beşinci yapılanmada
ise daha çok Batı Avrupalı uzmanlardan (P. Hindemith ve E. Zuckmayer)
yararlanılmıştır(Uçan, 2007).
Okulun fiziki yapı kulanım ve işleyiş olarak zamanla daha çok ve
giderek yalnızca sanatçı yetiştiren bir kuruma dönüştürülmesi
üzerine, müzik öğretmeni yetiştirme işi, 1937 -1938 eğitim yılında
Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsünde açılan Müzik
Şubesi’nde sürdürülmeye başlanmıştır. Bu süreçle birlikte Musiki
Muallim mektebi öğretmen yetiştiren koluyla Gazi Terbiye Enstitüsüne
bir bölüm olarak bağlanıp aktarılmış oluyordu (Uçan, 1994, 40).
Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü
Musiki Muallim Mektebi’nin bir devamı olarak kabul edilen ve 1938
-1939 eğitim yılında Gazi Enstitüsü’ne bir bölüm olarak eklenen bu
kurum enstitünün amaçlarını da gerçekleştirmeyi üstlenmiştir.1926
-1927 yılında kurulan Gazi Eğitim Enstitüsü’nün yasal amacı:
a) Ortaokul ile ilkokul öğretmeni yetiştiren ilk öğretmen okullarına
öğretmen,
b)İlköğretim müfettişi,
c)İlk öğretmen okullarına bağlı olarak kurulan uygulama okullarına
müdür yetiştirmektir
Daha sonra düzenlenen yönetmelik ve programlar ile Gazi Eğitim
Enstitüsü’ne ilk ve ortaöğretim kurumları üzerinde incelemeler yapıp
Milli Eğitim Bakanlığı’na öneriler götürme ödevi de verilmiştir
(Say, 1985, 527).2
Bölüm öğrenim girişimlerini Gazi Eğitim Enstitüsü ana binasının
dışında iki katlı ufak fakat şirin yapıda uzun yıllar sürdürmüş,
daha sonra yapıya yeni çalışma odaları eklenmiştir (Arseven, 1974,
s.12).Artan öğrenci sayısına bu bina yeterli olmamış ve daha fazla
öğrenciyi barındıracak yeni bir bina daha yapılmıştır. Sonradan eski
bina da yine kullanılmaya başlanmıştır (Karadağ, 1983, 3).
Musiki Muallim Mektebi ilkokuldan sonra öğrenci kabul ederken, Gazi
Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü ise lise mezunlarından öğrenci almaya
başladı. Bu bölümden çok değerli sanatçı ve öğretmenler yetişti. Bu
hizmet gelişerek sürdürüldü. Bölüm sürekli bir gelişim içinde daha
iyi yetişmiş öğretmenler aracılığıyla çağdaş anlamda müzik eğitimini
tüm yurda yayma çalışmalarına aralıksız devam etti (Ay, 1983,
17).İlk yıllarda Ankara’da bile düzenli bir konser hayatı yokken
1975 yılında sadece bölümün konser salonunda verilen konser sayısı
30’u geçmiştir (Karadağ, 1983, 5).
Eduard Zuckmayer, Bölümün açıldığı 1938 yılından 1970 yılına kadar
bölüm başkanlığını sürdürdü. “Bölüm şefliği görevi 1970 yılında el
değiştirdi. Zuckmayer bölüm şefliğinden ayrıldı. Yönetim değerli
sanatçı Saip Egüz’e geçti (Toraganlı, 1971, 23).
Atatürk ‘ün yönlendirmesi ile orta öğretim düzeyindeki Musiki
Muallim Mektebi’nden 1937-1938 de yüksek öğretim düzeyindeki Gazi
Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü Müzik Şubesi’ne ve
1960’ların sonlarından itibaren üç eğitim enstitüsünde açılan müzik
bölümlerine, 1978-1979’daki düzenlemelerle Yüksek Öğretmen Okulları
Müzik Bölümleri’ne ve nihayet 1982-1983’teki son köklü
düzenlemelerle üniversitelere bağlanan yeni adıyla Eğitim
Fakülteleri Müzik Bölümlerine gelinmiştir (Uçan, 1988, 470).
2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunun 17.08.1983 tarih ve 2880 sayılı
kanunla değişik 43/b maddesinde “Öğretmenlik alanında eğitim öğretim
yapan kurumlarda, eğitim, öğretim, metot, kapsam, öğretim süresi ve
yıl içindeki değerlendirme esaslarının Milli Eğitim Bakanlığı ile iş
birliği yapılarak Yüksek Öğretim Kurulunca düzenleneceği, hükme
bağlanmıştır. 1994 yılında başlayan ve 16.8.1997 tarih ve 4306
sayılı kanunla yürürlüğe giren ve 1997-98 öğretim yılında
uygulanmaya başlanan sekiz yıllık zorunlu ilköğretim uygulaması
nedeniyle gözden geçirilerek, 1997 yılında sonuçlanan Milli Eğitim
Bakanlığı, Yüksek Öğretim Kurulu ve Dünya Bankası tarafında
gerçekleştirilen Milli Eğitimi Geliştirme Projesi sonucunda Eğitim
Fakülteleri yeniden yapılandırılmış ve Müzik Eğitimi Bölümleri ve
Resim İş Bölümleri Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü adı altında
birleştirilerek Müzik Bölümü, Müzik Eğitimi Anabilim Dalı haline
dönüştürülmüştür (Yayla,2003).
Eduard Zuckmayer
Eduard Zuckmayer’in sanat geçmişi sanılanın çok ötesinde yetkin
özellikler taşır. Derin bir müzikal birikimin varlığı onun eğitimci
kişiliğinin itici gücünü oluşturmuştur.
3 Ağustos 1890’da Mainz yakınındaki Nackenheim’da doğdu. Beş yaşında
piyanoya başladı. 1900 yılında ailesi ile birlikte Nackenhaim’den
ayrılıp Mainz’e yerleşti. Burada daha on bir yaşındayken başladığı
beste ve doğaçlama denemeleri ile çevresinin dikkatini çektiyse de,
bu eğilimi geçici bir heveskarlık olarak niteleyen ailesi onun
hukukçu olmasını istediğinden, liseyi bitirdikten sonra hukuk
öğrenimine başladı. Ancak bir süre sonra ailesinin isteği ile
başladığı bu öğrenimi bırakıp tümüyle müzik öğrenimine yöneldi ve
Almanya’nın Münih, Berlin, Born üniversitelerinde müzikoloji,
felsefe ve sanat tarihi okuyan Zuckmayer, 1914 yılında “orkestra
şefliği ve konser piyanistliği” diplomalarını alıp orkestra şefliği
sınıfının en iyi öğrencilerine verilen “Vollner Armağanı”nı kazandı.
Yine aynı yıl “Mendelssohn” ve “Bach” yarışmalarında ödül aldı (Cangal,
1999,10).
Ataları içinde sanatçı ya da bilim adamları yoktu. Onlar daha çok
pratik hayat adamı idiler; tüccar, şarapçı, hukukçu gibi. Ancak,
yüzyılımızın başından hemen önce gelen kuşakla iki sanatçı Zuckmayer
birden yetişmiştir. Müzisyen Eduard ve birkaç yıl küçük olan kardeşi
Carl. Ailesi içinde müzik ancak bir ev müziği olarak rol
oynamaktaydı. Daha küçük yaşlar da fügler ve kantatlar bestelemeyi
deniyordu ( Wilke, 1972, 4-5’ten aktaran, Erten, 1982 ).
O zamanlar Steninbach’ın bu öğrencisi için yazdığı belgede şu
satırlar okunuyor. “Bu işteki özel yeteneği ile kısa bir sürede
yetkin bir orkestra yöneticisi olarak gelişmiş ve konservatuarın
birçok konserlerinde de yönetici olarak adını duyurmuştur. Son
zamanlarda hasta olduğumdan kendisine orkestranın opera temsillerine
hazırlanmasını bırakabildiğim gibi dokuzuncu senfoninin koro
provalarında dahi bana yardım etmiştir. Zuckmayer aynı zamanda çok
iyi bir piyanisttir. Pek yakın bir zamanda orkestra yöneticisi ve
piyanist olarak tanınmış artistler arasında sayılacağına inancım
vardır.” Zuckmayer, 1914’de Mainz şehir tiyatrosu opera bölümüne
orkestra yöneticisi ve solo repetitör olarak atandı (Özgüç, 1965,
5-6). Ancak, I. Dünya Savaşı birçok sanatçıyı olduğu gibi, onu da
sanatın içinden çekip almış, 1915-1918 yılları arasında hayatı,
cephelerde geçmiştir (Arseven, 1955, 5).1915 yılında, 1.Dünya Savaşı
nedeniyle çağırıldığı cepheden üç yıl sonra ağır yaralı olarak dönen
Zuckmayer, Frankfurt’a yerleşip solist ve şef olarak birçok konser
verdi. Aynı tarihte başladığı piyano öğretmenliğine Mainz
Konservatuarı’nda devam etti. Mainz ve Wiesbaden’de Çağdaş Müzik
Derneği’ni kurup birçok konser düzenledi ve yönetti (Cangal, 1999,
10).
1919-1925 yılları arasında Eduard Zuckmayer’i Almanya’nın en iyi
piyanistleri arasında yer almış görüyoruz. Böylesine bir başarıdan
sonra kendisine Mainz Konservatuarı’nın müdürlüğü teklif edilmişse
de, kendisi ancak yüksek piyano sınıfı ile teori derslerini üzerine
almıştır. Öğretmenlik zamanının çoğunu almaktadır. Bu durum onun
konser sahnelerinde gittikçe daha az görülmesine sebep oluyor.
Çalışmalarını halk, gençlik ve okul müziği gibi kendisi için tamamen
yeni bir sahaya intikal ettiriyor. Bu yeni çalışma sahası, Alman
“Halk ve Gençlik Müzik Hareketi” önderleri arasında yer almasına yol
açıyor (Arseven, 1955, 5).
1925 yılında konser piyanisti ve orkestra şefi olarak adından sık
sık bahsedildiği bir dönemde (Sanat dünyasının sahte şöhretlerine ve
günün yüzeysel sanat anlayışına karşı çıkıp sanatla içten bağlar
kuracak yeni bir kuşak yetiştirmek amacıyla ) konser
etkinliklerinden ayrılıp Kuzey Denizi’ndeki Just Adası’nda kurulmuş
olan “Schule am meer” de (Sahildeki Okul) öğretmenlik ve sanat
danışmanlığı görevini aldı (Cangal, 1999, 10).
Bu deneme okulun kurucuları arasına girdi. Müzisyen ve müzik
öğretmeni olarak çalıştı orada. “Denizde Okul”daki “şarkı söyleyen
ve dans eden insanların yaşantısı” ve “yaşanılan hayatın
hizmetindeki müzik” onun için çok verimli yıllar oldu. Adadaki okul
topluluğunun böylece çok yüksek bir müzik yaşamına ulaştığı
belirtiliyor. Ancak, yurtlarındaki değişen politik durum onlarda da
endişe yarattı ve okullarının kötü bir yola götürülmemesi isteğiyle
“Denizde Okul”u kapattılar. Zuckmayer’e bu arada çeşitli görevler
teklif edildi. Ancak, bunlar ya oldukça kısa sürdü ya da kabul
etmedi ( Özgüç, 1965, 5).
Zuckmayer’in Türkiye’deki çalışma serüveni, dönemin siyasi ve sosyo
- ekonomik koşullarının da etkisiyle ve yeni kurulan Cumhuriyet’in
yarattığı büyük bir hareketlilik içerisinde başladı.
Bu arada, Atatürk Türkiye’si sanat devrimine ilişkin adımlarını peş
peşe atarken, kurulacak yeni devlet konservatuarının da sanat
danışmanı olarak (Paul Hindemith’in önerisiyle) onu seçmişti.
Böylece Milli Eğitim Bakanlığı’nın daveti üzerine 1936’da Ankara’ya
geldi (Cangal, 1999, 11).
İlk tasarıya göre Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerimizin
hepsinde birden konservatuar, koro ve orkestra kurulacaktı.
Zuckmayer’e İzmir teklif edilmiş ve İzmir Valisi Gnl. Kazım Dirik’le
mektuplaştı. İlk sözleşmeye göre; “…Müzik Öğretmen Okulu ve
Konservatuar bölümlerinde organizatör olarak Prof. Paul Hindemith’in
verdiği rapor ve planların uygulanışına bakmak ve piyano
öğretmenliği yapmak üzere atandı.” Bundan sonraki iki yılda, bu iki
kurumda çok sayıda etkinliklerde bulundu. Ders ve çalışma
programlarını düzenledi, ilk madrigal korosu ile ilk öğrenci
orkestrasını kurdu ve yönetti. Çok dağınık olan kitaplığı
düzenleyip, gerekli eserlerin siparişini sağladı, piyano dersleri
verdi, öğrencilerin çalışmalarını sürekli olarak kontrol etti ve çok
sayıda öğrenci konseri düzenledi (Özgüç, 1965, 6).
Ancak, o asıl çalışma sahasını iki yıl sonra tayin edildiği Gazi
Eğitim Enstitüsü’nün Müzik Bölümü’nde bulmuştur. Çünkü, Almanya’da
bıraktığı okul ve gençlik müziği çalışmalarına devam etmek olanağına
da kavuşmuştu. Yüzlerce Müzik öğretmeni onun buradaki
çalışmalarından feyz almış olarak, yurdun dört bir köşesinde vazife
görmektedirler (Arseven, 1955, 5).
1938 yılında müzik öğretmeni yetiştiren bölümün Musiki Muallim
Mektebi’nden ayrılıp Gazi Eğitim Enstitüsü’ne bağlanması ve Musiki
Muallim Mektebi’nin konservatuara dönüşmesi ile Gazi Eğitim
Enstitüsü Müzik Şubesi şefliğine atanan Zuckmayer, ömrünün sonuna
kadar görev yaptığı bu bölümde, idarecilik, kütüphane, orkestra ve
koro yöneticiliği, açıklamalı müzik dinletilerini yönetme, oda
müziği, piyano, müzik teorisi, müzik formları öğretmenliği, Milli
Eğitim Bakanlığı’nca yayınlanacak müzik kitapları için rapor verme,
radyoda canlı piyano ve oda müziği konserleri, bölüm öğrencileri ile
Anadolu’nun çeşitli yerlerinde konser turneleri, halk Türküleri çok
seslendirmeleri vb. çalışmalarla onlarca kişinin altından
kalkamayacağı hizmetler verip parlak kariyerini unutarak gereksinim
duyulan her alanda çalıştı (Cangal, 1999, 11).
Zuckmayer, Türkiye’deki müzik eğitimi yönetimini biçimlendiren
başlıca uygulayıcılardandır (Say, 1985, 1278). İkinci vatanım dediği
ülkemizde 1936 yılından, hayata gözlerini yumduğu 2 Temmuz 1972
tarihine kadar geçen 36 yıl boyunca insanüstü özveriyle çalışan
Zuckmayer, ardından birçok eser bıraktı. Onun 82 yıllık yaşamı ve
ülkemizde geçirdiği son 36 yıl boyunca yaptığı çalışmaları tek tek
sayabilmek elbette mümkün değil ama kendisinin şu sözleri,
yazılanlardan ve yazılabileceklerden çok daha fazlasını ifade
etmektedir:
“Genç öğrencilerime neyi getirebildim? Yalnız ve ancak kendimi
yetiştirme hevesimi ve sevgimi. Evet, kendimi bu işe verdim ve çok
şeyler aldım. İlk andan beri beni tesir eden Türk Folklorunu değer
biçilmez bir armağan olarak aldım. Almanya’dan yapılan parlak
tekliflere rağmen burada kaldım. Meslektaşlarımla öğrencilerim
arasında burada, ikinci vatanımda mesut oldum”(Cangal, 1999, 11)
Eduard Zuckmayer’in Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü Başkanlığına
Getirildikten Sonra Yapmış Olduğu Çalışmalar
Osmanlı Devleti batılı uzmanlardan yararlanmaya Fransız subayları
ile başlamış, daha sonra 1798’de Alman subaylar da ordumuzun
modernizasyonu ile ilgilenmişlerdir. Yabancı uzmanların getirilmesi
20. yüzyılın başlarında da devam etmiştir.1. Dünya Savaşı’na Osmanlı
Devleti’nin Almanya safında katılmasından sonra Almanya’dan yabancı
uzman ve öğretim elemanları gelmeye başlamıştır. “Okul ve Kültür
Heyeti” adı altında İstanbul Darülfünun’a gelen 19 Alman öğretim
üyesi 1918’de savaşın bitmesi ile Almanya’ya geri dönmüşlerdir (Akkutay,
1996, 12-13).
Cumhuriyet döneminde başlatılan yenileşme hareketinde de yabancı
uzmanlardan yararlanılmıştır. Eduard Zuckmayer’de Almanya’dan gelen
ve müzik eğitimi alanında uzun yıllar görev yapan uzmanlardan
biridir.1938 tarihinde Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü
Başkanlığına getirilen Zuckmayer, burada hem yönetici hem de
eğitimci olarak çalışmıştır.
Zuckmayer’in müzik öğretmeni yetiştiren bir kurumun başına
getirilmesi onun için Almanya’da olgunlaştırdığı idealini
gerçekleştirecek yeni bir ortam doğurmuştu. Onun Türkiye’deki 36
yıllık çalışma hayatını dolduran bu ideali Türk Okul Müziği Hareketi
olarak eğitim tarihindeki yerini almıştır. Bu ideali Türk Halk
Müziğini çağdaş bir anlayış ve teknikle işleyip Türk gençliğine
sunmak ve gençliği çağdaş, evrensel sanat müziğinin yaşayıcı ve
yapıcı bir ortağı haline getirmek olarak özetleyebiliriz (Okyay,
2002, 9).
1937’de müzik öğretmeni yetiştiren bölümün Gazi Eğitim Enstitüsü’ne
taşınması ve bağlanması kararlaştırıldığı sırada verdiği raporda şu
satırlar bulunuyor: “Müzik öğretmeni kuşağının Türk müzik
yaşamındaki ve müzik eğitimindeki gerekli görevini gerçekten tam bir
başarı ile yapabilmesi için müzik öğretmen okulunu ya konservatuara,
yani müzik yaşamına bağlı bırakmalı, ya da yeni kurulacak enstitü
müzik bölümünü bütün gerçekleri ile kurmalıdır.”(Özgüç, 1965, 6).
Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümünün başına geçmeden önceki iki
yılda başarılı çalışmalar sergileyen Zuckmayer’in, müzik bölümü
kurulurken verdiği raporda kaliteli müzik eğitimcisi yetiştirme
amacında olduğu ve bu amaca ulaşmak için gereken olanakların
sağlanmasının önemini vurguladığı anlaşılmaktadır.
Zuckmayer, bugün “Zuckmayer Binası” adı verilmiş olan küçük bölümde
öğrencileri ile birlikte yarattığı müzik ortamında uzun yıllar bir
aile mutluluğu içinde yaşayarak ömrünün geri kalan yıllarını müzik
eğitimcisi yetiştirme sorununa adadı (Günay, 1975, 8)
Zuckmayer’e İlişkin Görüşler
Bu bölümde, görüşme yapılan kişilerin, Zuckmayer’in
müzisyen-eğitimci kişiliği ve Türk müzik eğitimine katkıları ile
ilgili dile getirdikleri görüşlerinin yanı sıra, çeşitli
kaynaklardan alıntılanan konuyla ilgili önemli saptamalar
verilmektedir.
Zuckmayer’in Türkiye’ye getirdiği en büyük şey sanatçı-öğretmen
yetiştirmek olmuştur. Müzik öğretmeni olacak kimselerin yalnız
pedagojik formasyon ve müzik eğitimi bilgileri ile donatılmaları
değil, aynı zamanda kendi çapında bir müzik sanatçısı olmalarını
amaçlıyordu. Onun için de bütün derslerinde buna yönelmiştir (G.A).
Müzik eğitimcisinin hem müzikçilik, hem eğitimcilik, hem genel
kültür hem de yaşam anlayışı ile bir bütün oluşturmasını istemiştir
(G.B). Ona göre bir müzik eğitimcisi sanatı tanıyan, sanatı
özümsemiş ve gelişmesi için çaba gösterecek insan olmalıdır (G.C).
Öğrencilerine her zaman sanatçı olarak öğretmenlikte daha kuvvetli
olunabileceğini söylemiştir (G.E).
Bazı dönemlerde, Zuckmayer ve kadroları öğretmen değil sanatçı
yetiştiriyor diye eleştirilere uğramıştır (G.B).Örneğin , “Müzik
Öğretmeni Yetiştiren Kurumlarda Çağdaşlaşma” başlıklı yazısında
Dicle, Enstitü mezunları arasında çaldığı enstrümanlarda çok iyi
düzeylere gelen hatta çok başarılı oldukları için öğrenimlerini yurt
dışında sürdürenler, senfoni ve opera orkestralarının kadrolarında
yer alanlar ve okulda ana dalı şan olanlar arasından da
operalarımızda korist ve solist olarak görev yapan eski eğitim
enstitüsü öğrencilerinin sayılarının bir hayli kabarık olduğunu,
buna karşılık müzik öğretmeninin öğretmen olarak hayata atıldığında
gereksinim duyduğu bir takım bilgilerin noksanlığı nedeni ile kolay
çözüm getiremediği, bazı olumsuzlukların kendini göstermeye
başladığını belirtmektedir (Dicle, 1989).
Zuckmayer’in hem öğrencisi olmuş, hem de onunla beraber öğretim
elemanı olarak çalışmış olan (G.B.) bölüme müziksel açıdan yeterince
hazır gelmeyen öğrenci gruplarının çoğunluğu oluşturduğu dönemlerde
bu gecikmiş birikimi yoğun çalışma ile sağlamak amacıyla zaman,
zaman müzik alan eğitimine olması gerekenin biraz ötesinde ağırlık
verilmiş olabileceğini, fakat bunun doğru bir yaklaşım olduğunu,
çünkü öğretmenin meslek hayatında pedagojik eksiklerini deneyimler
yoluyla tamamlayabileceğini ancak müzikal donanımın bir an önce
bölümde kazanılması gerektiğini söylemektedir.
Hindemith-Zuckmayer ikilisinin eğitim müziği konusundaki görüşleri
aynıdır. Her ikisi de halk ezgilerinden yararlanarak bir eğitim
müziği yaratılmasını önermişlerdir (Say, 1985, 532).Okul Müziğine
yönelik bazı çalışmaları olan Zuckmayer, “Dostluk” gibi birçok
yabancı şarkıya Türkçe sözler yazarak, Türk müzik eğitimine
kazandırmıştır (G.C.).Türk atasözlerini bestelemiş ya da
uyarlamıştır.
Gerek Türk müzisyenler gerek Zuckmayer tarafından düzenlenen okul
şarkılarının kaba bir öykünme olduğunu savunanlar olduğu gibi,
bunların olumlu bir başlangıç olduğunu savunanlar da vardı (Say,
1985, 532). Eğitimci Zuckmayer, 1939’larda Gazi Eğitim Enstitüsü
Müzik Bölümü’nün eğitim ilkeleri hakkında bakanlığa verdiği bir
raporda; okul müziğinde temelin Türk folklörü olması, daha ilkokulda
buna başlanılması, bütün okullar için hemen bir “Halk Müziği
Antolojisi”nin hazırlanması gerektiğini yazıyordu (Günay, 1975, 8).
Zuckmayer, müzik dersinin ilkokullarda daha temelli ve iyi
verilebilmesi için ilkokul müzik öğretmenliği dalının da açılması
önerisinde bulunmuş, okullarda müzik dersinin ağırlığını artırmaya
çalışmıştır (G.A.).İlkokul müzik eğitimi programlarının
hazırlanmasında Zuckmayer’in görüşlerinden yararlanılmıştır (G.D).
Zuckmayer’in zaman zaman eleştiri konusu olan uygulamaları olmasına
karşın onun saptadığı bazı ilkelerin isabetliliği ve yaptığı
eğitimin sonucunda eğitim enstitülerindeki müzik bölümleri ve onun
uzantısı olarak orta eğitimdeki müzik eğitimi, varlığını bu güne
kadar koruyabilip ayakta kalmayı başarmıştır” (Dicle, 1989, 46).
Zuckmayer, öğrencilerin müzik eğitimine erken yaşta başlamasını
sağlamak amacıyla müzik eğitim seminerlerinin kurulmasını önermiş ve
bu seminerler Zuckmayer’in girişimleri ile başlamıştır (G.A).1947
yılında İstanbul Eğitim Enstitüsü içinde bir “Müzik Semineri”
açılmıştır. Bu seminer, ortaokullarla ilköğretmen okullarının orta
kısım öğrencilerinden okulu başarıyla bitirip, öğretmenler
kurullarınca önerilen ve sınavı kazanan müzikte yetenekli
öğrencileri alıyor ve müzik ağırlıklı bir programla yetiştiriyordu.
Müzik seminerine iki amaç saptanmıştı. Birincisi, merkezi yerlerdeki
ilkokullara müzik öğretmeni yetiştirmek, ikincisi, öğrencilerin
müzik yeteneğini olabildiğince erken yaşlarda ortaya çıkararak
geliştirmek. Seminer ikinci yılda bütçe darlığı gerekçesi ile
kapatıldı.1963 yılında Ankara İlk öğretmen Okulu’nda bir “müzik
semineri” açıldı. Seminerlerde çok değerli eğitimciler öğretmenlik
yaptılar. Bazı aksaklıklara karşın bu seminerler çok değerli müzik
öğretmenleri ve eğitimciler yetiştirdi. Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik
Bölümü başta olmak üzere müzik bölümleri, konservatuar ve operalara
öğrenci kaynağı oldu (Say, 1985, 531).
Seminerler yanında müzik bölümünün en önemli bir diğer öğrenci
kaynağı da öğretmen okulları idi (Say, 1985, 531). Bölüm en iyi
mezunlarını Zuckmayer’in önerisi ile Milli Eğitim Bakanlığı’na
sunarak öğretmen okullarına atamalarını sağlıyordu. Böylece,
öğretmen okullarında çok iyi bir müzik eğitimi veriliyordu (G.A.).
Aynı zamanda bu yolla mükemmel bir kanal hep açık ve işler
tutuluyor, öğretmen okullarına atanan müzik öğretmenleri ile sürekli
iletişim ve etkileşim içinde bulunularak Anadolu’nun daima müzik
açısından harmanlanma yeteneklerinin ortaya çıkarılıp müzik
öğretmenliği veya diğer müzik kurumlarına yönlendirilmesi
sağlanıyordu. Zuckmayer müzik öğretmenliği eğitimine sağlam bir yapı
kazandırmış diğer dallar içinde çok tutarlı ve saygın bir yere
oturtmuştur (G.B).
Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü uzun yıllar Türkiye’de müzik
eğitimcisi yetiştiren tek kurum olmuştur. Diğer müzik bölümleri Gazi
Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümünden oldukça sonra açılmışlardır
(G.C.). G.A Zuckmayer’in yeni bölümlerin açılmasını istediğini fakat
bunun bir bakanlık politikası olduğunu, diğer bölümlerin ancak
öğretmen gereksinimi arttıkça açılmaya başladığını söylemektedir.
Bunun yanında Say ise, Müzik Ansiklopedisinde ülkenin müzik
öğretmeni gereksinmesinin hiçbir zaman karşılanamadığı halde, uzun
zaman başka müzik bölümünün açılmadığını belirtiyor ve şöyle devam
ediyor; niteliği düşürmemek gerekçesi ile Zuckmayer gelen önerilere
“olur” dememiş, Milli Eğitim Bakanlığı’ da onun görüşlerine
uymuştur.1968 yılında İstanbul Eğitim Enstitüsü’nde, 1973 yılında
İzmir Buca Eğitim Enstitüsü’nde, 1977 yılında Nazilli Eğitim
Enstitüsü’nde müzik bölümleri açılmıştır. Kabul etmek gerekir ki
diğer enstitülerin özellikle Nazilli Eğitim Enstitüsü’nün müzik
bölümü Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü ile aynı düzeyi
tutturamamıştır.
Zuckmayer, 1950 yılından itibaren yurdun her yanına bölümü ile
birlikte müzik öğretmenlerine yeni bir güç kazandıran müziği en uzak
yurt köşelerine kadar götürmeyi amaç edindiği konser gezileri
yapmıştır (Eral, 1983, 5). Eduard Zuckmayer Türk müzik tarihinin en
büyük “isimsiz” kahramanlarından birisidir. Anadolu konser turnesini
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’ndan önce Zuckmayer’in
başlattığını, bir avuç müzik öğretmeni ile her yıl bir başka yurt
köşesine giderek okul şarkılarının en güzel örnekleri ile çok ses
kavramını aşılamaya çalıştığını pek az kimse bilir (Güvenç, 1972,
2). Zuckmayer verdikleri her konserin başında yaptığı konuşmalarda
müzik öğretmenliğinin ve eğitiminin önemini, çocuğun dünyasına
müzikle inilebileceğini vurgulamıştır (G.E.).
II. Dünya savaşı sırasında diğer Almanlarla beraber Kırşehir’de bir
yıl gözetim altında kalan Zuckmayer, bu sürenin dışında 1938
yılından 1970 yılına kadar Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü
Başkanlığını sürdürmüştür. Bölüm fiziksel gelişimi konusunda bugün
bile Zuckmayer’e çok şeyler borçludur(G:B). Bölümün ilk binası
1973’ten bu yana “Zuckmayer Binası” adıyla bilinen ve yapımı Gazi
Eğitim Enstitüsü ana binasının arkasında 1939’da tamamlanan
yapıdır(Karadağ, 1983, 3-4). Bu binanın yapılmasına Zuckmayer
öncülük etmiştir(G:A.). Binanın ek bir bina ile geliştirilmesi yine
onun döneminde olmuştur (G:B). Yeni müzik bölümü ve konser salonu da
onun sağlığında planlanmış ve açılmıştır (G:B). Müzik Bölümü, Beden
Eğitimi Bölümünden sonra kendi binasına kavuşan ilk bölümdür (Say,
1985, 533). Kendisi ile yapılan bir söyleşide Zuckmayer, bakanlıkça
yaptırılan yeni bina içinde Müzik Bölümü öğrenci sayısının en az
150’ye, ileride 175’e, hatta 200’e çıkarılabileceğini vurgulamıştır
(Arseven, 1966, 8).
Müzik Bölümü araç gereç yönünden çok sınırlı olanaklarla, Musiki
Muallim Mektebi’nden getirilen hurda araçlarla işe başlamıştır (Say,
1985, 533) . Zuckmayer, 1952 yılında Enstitü Müdürlüğü’ne verdiği
raporda;1940 yılından beri bölüme araç alınmadığını ve araç yönünden
çok sıkıntı çekildiğini belirtiyor. O yıl içinde birkaç keman ve
viyola/viyolonsel alınıyor. Zuckmayer, gerekli çalgı gereksiniminin
karşılanması için çeşitli öneriler ileri sürmüştür: “Değerli
çalgıların (Orf çalgıları, yaylı çalgılar, blok flütler ve bilhassa
piyanoların) yurda getirilmesini kolaylaştırmak, okullar için alınan
çalgıların gümrükten muaf tutulması için gerekli çabalar harcanmalı,
çalgıların memlekette imal edilmesi, nota baskısının memlekette
geliştirilmesi sağlanmalıdır” (Arseven, 1966, 8). Başka bir
görüşmede ise, müzik bölümünün özellikle yetersiz olan araç
gereçlerle teçhizatını tamamlamak ve öğretmen yetiştirmekte gerekli
tedbirleri almak konularında daha serbest olması gerektiğini
vurgulamıştır (Selek, 1967, 50).Ayrıca okulda çalgıların bakımı,
onarımı için gerekli eleman, bu elemanın sürekli tutulmasını ve bir
atölye hazırlanmasını sağlamıştır (G.B.).
Zuckmayer, bölümde çok güzel bir kütüphane oluşturmuştur
(G.D.).Alman Büyükelçiliği yolu ile azımsanmayacak yardım alan
Zuckmayer, hemen hemen her sene kitaplığa yeni eserler
kazandırmıştır (G.A). Bazen kendi bazen bakanlığın parası ile yurt
dışından notalar getirerek bunları kütüphanede muhafaza etmiştir
(G.C.).
Elde edilen bulgulardan Zuckmayer’in bölümün fiziki gelişimi, araç
gereç eksikliklerinin giderilmesi, bu araç gereçlerin bakımları,
zengin bir kütüphane oluşturulması konularında başarılı
çalışmalarının olduğu anlaşılmaktadır.
Öğrenci ve öğretim elemanı seçimi de dahil olmak üzere bölümde
akademik ölçütler göz önünde tutulmuş, en zor dönemlerde bile bu
ölçütlerden vazgeçilmemiştir. Böyle bir yapının oluşmasında
Zuckmayer’in katkısı büyüktür (G.B.). GA. ise, sene başında çok
özenli ve haftalarca süren çalışmalar sonucunda bir program
hazırlandığını, bu kişisel programda hangi öğrencinin hangi saat ne
yapacağının (çalışma veya ders) tespit edildiğini, bu düzenin
kurulmasını sağlayan kişinin Zuckmayer olduğunu dile getirmektedir.
Bölümde uygulanacak eğitim programını Zuckmayer, o dönemdeki çalışma
arkadaşları ile hazırlamıştır (G.B.).Konservatuarda okutulacak
dersler Hindemith’in raporunda vardır, ancak Gazi Eğitim Enstitüsü
Müzik Bölümü’nde yapılan bütün çalışmalar Zuckmayer’in elinden
geçmiştir(G.A.). Başlangıçta sağlam bir modelle başlandığından bu
model uzun süre devam etmiştir.70-80’lerden sonra ufak değişiklikler
olsa da çekirdek model bozulmamıştır (G.B.). Ancak, bu model batı
tarzı bir müzik eğitime ağırlık verildiği gerekçesiyle eleştirilere
uğramıştır.
Uygulanan modelin daha iyi değerlendirilebilmesi için Cumhuriyet
dönemi ilkokul programlarına kısaca göz atmak yararlı olacaktır.
1924 programının müzik konuları incelendiğinde evrensel müzik
anlayışının benimsendiği sonucuna varılabilir. 1926 programında
“Garp Usulü” yani “Alafranga Makamlarla” düzenlenmiş şarkıların
tercihi istenerek, evrensel müzik temel alınmıştır.1936 ve 1948
programlarında bu anlayış sürdürülürken, ulusal marşlar, iyi
işlenmiş yerel ezgiler, uyarlamalar da önerilmektedir (Altunya ,
2001, 52)
Her ne kadar Zuckmayer’in Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü’nde
Batı tarzında Alman eğitim yöntemlerini içeren bir öğretim sistemi
uyguladığı söylense de, uygulanan öğretim programının o zamanki
müzik politikası ile uyumlu olduğu söylenebilir.1924’den itibaren
hazırlanan Cumhuriyet dönemi ilkokul programlarına bakıldığında,
Zuckmayer henüz Türkiye’ye gelmeden Türk müzik eğitiminde evrensel
müziğin temel alındığı “Garp Usulü” yani “Alafranga Makamlar” la
düzenlenmiş şarkıların tercih edildiği, ve bu nedenle Türk Müzik
Eğitiminin evrensel müziği tanıyan, bilen ve benimsemiş müzik
öğretmenlerine gereksinim duyduğu anlaşılmaktadır.
Sonuç ve Öneriler
Özellikle Cumhuriyet’in ilanından sonra izlenen müzik politikası
doğrultusunda uygulanan müzik eğitimi ülke eğitim sistemi içinde iyi
yetişmiş müzik eğitimcilerine duyulan gereksinimi artırmıştır.
Musiki Muallim Mektebi önce bu adla daha sonra Gazi Eğitim Enstitüsü
Müzik Bölümü adı altında bu gereksinimi karşılamak amacıyla kurulan
ilk müzik eğitimcisi yetiştiren kurum olmasının yanında uzun yıllar
bu görevi tek başına sürdürmüş olan bir kurum olarak da müzik
eğitimi tarihimiz içerisinde önemli bir yere sahiptir.
Musiki Muallim Mektebi’nin Cumhuriyet’in ilanının hemen ardından
1924 yılında ilk kurulan kurumlardan biri olması her alanda
çağdaşlaşmanın yaşandığı bir dönemde istenilen hedeflere gerçek
anlamda ulaşabilmek için Atatürk’ün müzikte çağdaşlaşmaya ne denli
önem verdiğinin bir göstergesidir. Dolayısı ile görevini en üst
düzeyde yerine getirebilecek, müziğimizi çağdaş ve evrensel
boyutlara ulaştırabilecek, başarılı müzik sanatçıları ve müzik
eğitimcilerinin yetiştirilmesi gerekliliği genç Cumhuriyetimizin
öncelikleri arasındadır.
Musiki Muallim Mektebi’nin gerek öğretim programı, gerek öğrenci
alımı gerekse öğretim elemanı kadroları bakımından yıllar içinde
çeşitli değişiklikler ile gelişimini sürdürdüğü, ancak yapılan
eğitimin giderek konservatuar eğitimine dönüştüğü ve müzik
eğitimciliğinin özel bir yapı gerektirdiği düşüncesi ile Gazi Eğitim
Enstitüsü’ne bağlandığı görülmektedir. Bölümün başına ise batılı bir
uzman olan Eduard Zuckmayer getirilmiştir.
Zuckmayer’in henüz Türkiye’ye gelmeden gerekli müzikal bilgi ve
yeteneğe sahip olmasına karşın müzik eğitimciliğini adeta simgeleşen
bir seviyede ortaya koyması, eğitimci kimliğini sanatçı kimliğinden
daha da önde tuttuğunu göstermektedir. Hindemith’in Türkiye’de müzik
eğitimi sisteminin yapılandırılmasına yardımcı olarak Zuckmayer’i
tavsiye etmesinde, onun müzik eğitimi konusunda oldukça deneyimli
olduğunu düşünmesinin etkisi olduğu kuvvetli bir varsayımdır. Bu
doğrultuda, Zuckmayer’in kendi yetiştirdiği müzik öğretmenlerinde
aradığı sanatçı-öğretmen kimliğine sahip çıktığı söylenebilir.
Zuckmayer’in Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü Başkanı olması
yanında Bakanlığa sunduğu raporlar ve üstün çabayla yaptığı
çalışmalar, onu Türkiye Cumhuriyeti’nde Türk müzik eğitiminin
temelini atan ve gelişmesi için çalışan kişiler arasında önemli bir
yere oturtmuştur. Gazi Eğitim Enstitüsü, günümüzdeki güzel sanatlar
eğitimi bölümü müzik eğitimi anabilim dallarının çekirdeğini
oluşturmuştur. Bir kurum olarak Gazi Eğitim Enstitüsü, bir yönetici
olarak Zuckmayer ve onun oluşturduğu öğretim kadrosu ile o dönemde
yapılan çalışmalar; müzik eğitimimizin ne yönde şekilleneceğinin
belirlenmesinde en büyük sorumluluğa ve etkiye sahip olan kurum ve
kişileri oluşturmaktadır. .
Eduard Zuckmayer’in ve öğretim elemanı kadrosunun Türk müzik
eğitimine sağladığı en büyük katkı, Atatürk ilke ve devrimlerine
bağlı, Türk müzik eğitimini geliştirme çabasında olan, başarılı ve
nitelikli müzik öğretmenleri yetiştirmek olmuştur. Aynı zamanda
yurdun birçok yerinde verilen konserlerle çoksesli müziğin halka
tanıtılması, halk tarafından benimsenmesi ve sevilmesinin sağlanmaya
çalışıldığı söylenebilir
Zuckmayer’in müzik eğitimcisi yetiştirirken öğrencilerde
sanatçı-eğitimci kimliğinin oluşumuna dönük bir çalışma
gerçekleştirdiği ve bir müzik eğitimcisinde sanatçı kişiliğinin ve
titizliğinin yerleşmesine oldukça önem verdiği anlaşılmaktadır.
Müzik Eğitimcisi kimliğinin henüz oluştuğu bir dönemde, gelecek
yıllarda da yeterli donanım ve belli mesleki niteliklere sahip müzik
öğretmenlerinin yetişebilmesi için, baştan doğru ve düzenli bir
işleyiş oturtmak önemlidir. Zuckmayer’in özenle üzerinde durduğu
sanatçı-öğretmen ilkesinin boyutlarını günümüz koşullarında çok
yönlü biçimde değerlendirmek yararlı olacaktır.
Öğrencilerin müzik eğitimine erken yaşta başlamaları için çeşitli
önerilerde bulunan ve bu konuda yapılan çalışmalara öncülük eden
Zuckmayer’in, bu yolla daha başarılı müzik sanatçıları ve müzik
öğretmenleri yetiştirmeyi amaçladığı anlaşılmaktadır.
Zuckmayer’in küçük beste çalışmaları, çok seslendirmeleri ve yabancı
eğitim müziği şarkılarından Türkçe’ye uyarladığı eserler ile Türk
okul müziği dağarcığının gelişmesine katkıda bulunduğu
görülmektedir.
Öneriler
Cumhuriyet döneminde başlatılan ve Zuckmayer’in de etkin
çalışmalarla öncülük ettiği müzik eğitiminin diğer eğitim dalları
içerisindeki yeri özenle ele alınmalı, birçok ülkede olduğu gibi
ülkemizde de müzik eğitiminin ne denli önemli olduğu bilinci herkese
kazandırılmalıdır.
Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü’nde uygulanan eğitim programı ve
öğretim yöntemleri, Zuckmayer’in gerçekleştirmiş olduğu çalışma ve
etkinlikler olumlu ve olumsuz yönleri ile incelenmeli, günümüz
koşullarında yapılan uygulamalarda bu verilerden ve bulgulardan
yararlanılmalıdır.
Cumhuriyet döneminde müzik eğitimi sürecinin geliştiği evrelerin
belleğimizde kalıcı izler bırakabilmesi, yön göstermesi, geçmişten
günümüze köprü oluşturabilmesi ve yeni gelişmelerin deneyimlerden
güç alarak yaratıcı katkılarla ivme kazanabilmesi için Zuckmayer
dönemine ilişkin belgelerin, etkinliklerin ve çalışmaların
sistematik bir düzen içinde arşivlenerek sergilenmesi büyük önem
taşımaktadır. Ayrıca Zuckmayer’in kendi düzenlemeleri ve besteleri
bir kitap halinde yeniden basılmalı, günümüz müzik öğretmenlerinin
kolayca ulaşabilecekleri ve yararlanabilecekleri bir kaynak
oluşturulmalıdır.
Zuckmayer’den günümüze gelişen süreçte; Güzel Sanatlar Eğitimi Müzik
Eğitimi Anabilim Dalları öğretim kadrosu, gerekli araç, gereç ve
materyaller, eğitime uygun bina v.b.gibi yönlerden incelenmeli,
ayrıca müzik öğretmeni olarak göreve başlayan öğretmenlerin
karşılaştıkları ve karşılaşabilecekleri sorunlar belirlenerek bu
sorunları bir an önce giderme yoluna gidilmelidir. Müzik
bölümlerinin ve müzik öğretmenlerinin gelişen teknolojiye ayak
uydurabilmeleri için kendilerini geliştirebilmelerine olanak
sağlanmalıdır. Türk okul müziği dağarcığının geliştirilebilmesi için
gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Müzik eğitimine yönelik sorunları
ve çözüm önerilerini belirlemek amacı ile yapılan bilimsel araştırma
ve etkinlikler desteklenmelidir.
Avrupa ve Dünya Müzik Eğitimcileri arasında son yıllarda yoğunlaşan
mesleki ilişkiler; Zuckmayer’den günümüze gelişen süreç içerisinde
duyarlı bir biçimde değerlendirilmeli, Türk Müzik Eğitiminin kendine
özgü özellikleri ve ulusaldan evrensele özgünlüğünü yitirmeden
açılım gösteren geniş ufku, esas özenilmesi gereken temel
dayanağımızı oluşturmalıdır.
KAYNAKÇA
Akkutay, Ülker (1996). Milli Eğitimde Yabancı Uzman Raporları
“Atatürk Dönemi”, Avni Akyol Kültür ve Eğitim Ümit Vakfı, Ankara,
s.12-13.
Alpagut, Leyla (2005). Erken Cumhuriyet Dönemi’nde Ankara’daki
Eğitim Yapıları, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü,(Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara, s. 183-184.
Altunya, Evren (2001).Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Uygulanan
İlkokul Müzik Dersi Programlarının Çağdaş Program Geliştirme
İlkelerine Göre Değerlendirilmesi (1924-!994),Abant İzzet Baysal
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi), Bolu
Arseven, Veysel (1955). “Bir İnsan”, Yeditepe, Nisan 1955, Sayı.83,
s.5.
Arseven, Veysel (1966). “Eduard Zuckmayer İle Konuşma”, Filarmoni
Aylık Müzik Dergisi, Sayı.19, s.1-9
Arseven, Veysel (1974). “Musiki Muallim Mekteplerinden Müzik
Bölümlerine”, Filarmoni Aylık Müzik Dergisi, Kasım 1974, Sayı.100,
s.12.
Ay, Adnan (1983). Atatürk Dönemi Müzik Politikası ve Uygulamaları,
Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Lisans Tezi, (Yayımlanmamış
Lisans Tezi), Ankara, s.12-17.
Cangal, Nurhan (1999). Armoni, Arkadaş Yayınları, Ankara, s.10-11.
Cemalcılar, Ali (1988). İletişim Sanatı Olarak Müziğin Eğitim ve
Öğretim Ortamındaki Kurumsal Yapısı ile Yaygın Eğitimde Bir Model
Önerisi. Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Yayınları,
Eskişehir, s.81.
Dicle, Hilal (1989). “Müzik Öğretmeni Yetitiren Kurumlarda
Çağdaşlaşma”, Orkestra Aylık Müzik Dergisi. İstanbul 1989, Sayı.190,
s.42-56.
Eral, Arses (1983).Eduard Zuckmayer’in Yaşamı ve Müzik Eğitimimize
Katkıları, Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi
Bölümü Lisans Tezi, (Yayımlanmamış Lisans Tezi), Ankara.
Erten, Ayşe Serap (1982). Filarmoni Aylık Müzik Dergisi’nde Eduard
Zuckmayer Hakkında Çıkan Yazılar, Gazi Yüksek Öğretmen Okulu
Mezuniyet Tezi, (Yayımlanmamış Mezuniyet Tezi), Ankara.
Gazimihal, Mahmut Ragıp, Türk Askeri Mızıkalar Tarihi, İstanbul:
Maarif Basımevi, 1955, s. 164-166.
Günay, Edip (1975). “Eduard Zuckmayer”, Filarmoni Aylık Müzik
Dergisi, Ankara 1975, Sayı.105, s.7-9.
Güvenç, Faruk (1972). “Zuck’u Kaybettik”, Filarmoni Aylık Müzik
Dergisi, Ankara 1972, Sayı.72, s.2.
Karadağ, Yakup (1983). GÜ GEF Müzik Eğitimi Bölümü Tarihçesi, Gazi
Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi Bölümü Lisans Tezi,
(Yayımlanmamış Lisans Tezi), Ankara, s.3
Mert, Ramazan (1983). Gazi Eğitim Fakültesi’nde verilen Konser ve
Resitallerin Tarihçesi, , Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi
Müzik Eğitimi Bölümü Lisans Tezi, (Yayımlanmamış Lisans Tezi),
Ankara, s.6.
Okyay, Erdoğan (2002). “Prof. Eduard Zuckmayer”, Müzed, Ankara 2002,
Sayı.5, s.9.
Özgüç, Fehamettin (1965). “Eduard Zuckmayer”, Filarmoni Aylık Müzik
Dergisi, Ankara 1965, Sayı.13, s.5-6.
Say, Ahmet (1985). Müzik Ansiklopedisi, Müzik Ansiklopedisi
Yayınları, Sanem Matbaası, Ankara, s.527-534.
Say, Ahmet (2005). Müzik Ansiklopedisi, Müzik Ansiklopedisi
Yayınları, Sözkesen Matbaası, Ankara, s.680.
Selek, Cavidan (1967). “Eduard Zuckmayer İle Konuşma” ,Filarmoni
Aylık Müzik Dergisi, Ankara 1967, Sayı.29, s.49-52.
Taşkınsel , Hasan (1988). “Müzik Eğitimcisi Yetiştiren Yüksek
Öğretim Kurumlarındaki Eğitim Sisteminin Analizi”, 1.Müzik Kongresi
Bildirileri, Ankara, s.468.
Toraganlı, Hasan.”Türk Okul Şarkıları”, Filarmoni Aylık Müzik
Dergisi, Mayıs 1971, Sayı.58, s.23.
Uçan, Ali (1994). Müzik Eğitimi Temel Kavramlar ve Yaklaşımlar.
Müzik Ansiklopedisi Yayınları, Ankara.
Uçan, Ali (1988). “Türkiye’de Müzik Eğitimcisi Yetiştiren Yüksek
Öğretim Kurumlarındaki Eğitim Sisteminin Çözümlenmesi”, 1.Müzik
Kongresi Bildirileri. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar
Genel Müdürlüğü, Ankara, s.470.
http://www.muzed.gov.tr, “Musiki Muallim Mektebi ve Müzik Eğitimi”,
Ali Uçan, 6 Ekim 2007.
Yayla, Fatih (2003). “Cumhuriyet Dönemindeki Müzik Öğretmeni
yetiştirme Sürecinin İncelenmesi”, GÜ EBE Güzel Sanatlar Eğitimi
Anabilim Dalı Müzik Öğretmenliği Bilim Dalı Doktora Tezi,
(Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara, s.3.
1) 01 Nisan 1924 tarihinde Muzıka-i
Hümayundan yetişmiş ve o tarihlerde Riyaseti Cumhur Musiki Heyeti
Reisi olan Osman Zeki Bey’in Musıki Muallim Mektebi müdürlüğüne
atanmasını takiben 01 Eylül 1924 tarihinde okul resmen kurulmuş ve
01 Kasım 1924 tarihinde ise ilk eğitim öğretim yılına başlamıştır.
Uçan, Müzed dergisi 2004 tarihli 10.sayıda yayınlanan “Musiki
Muallim Mektebi ve Müzik Eğitimi” başlıklı makalesinde 01 Nisan, 01
Eylül ve 01 Kasım tarihlerini belirterek bu tarihler için “çağdaş
Türk müzik eğitimine tam geçişin ‘Üç Altın Bir’i” nitelendirmesini
yapmış ve gerek Türk müzik eğitimi tarihimiz gerekse müzik
eğitimcilerimiz bakımından bu tarihlerin önemini vurgulamıştır.
2) Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümünün
kuruluş tarihi 1937 olarak kabul edilir. Öğretim yılı bakımından
değerlendirildiğinde ise, birçok kaynağın 1938-1939 tarihini dikkate
aldığı görülmektedir.
*) Bu çalışmada, 2002
yılında hazırlanan “Prof.Eduard Zuckmayer’in Müzisyen – Eğitimci
Kimliğini Oluşturan Temel Özellikler ve Türk Müzik Eğitimine
Katkıları” konulu yayımlanmamış Yüksek Lisans tez çalışması
araştırmanın temelini oluşturmuştur. Araştırmanın hazırlanması
sürecinde görüşmelerden elde edilen bulgular olduğu gibi
kullanılmıştır. Bunların dışında ayrıca bir literatür taraması
yapılarak tezin hazırlanması sürecinde ulaşılamayan veya daha sonra
yayınlanan yeni kaynaklara da ulaşılmıştır. Ali Uçan, Sefai Acay,
Raif Gülcan, Erdoğan Okyay, Şenel Genç ve Feridun Büyükaksoy, o
döneme öğretmen, yönetici veya öğrenci olarak tanıklık etmiş,
kendileriyle görüşme yapılan ve verdikleri kaynaklarla araştırmaya
büyük katkı sağlayan müzik eğitimcileridir. Araştırmanın özgün
yapısına uygunlukla, makalede de görüşme yapılan kişilerin görüşleri
isimleri ile belirtilmemiştir. G.A, G.B (Görüşülen A, Görüşülen B)
gibi şifreleme yöntemi yukarıda bahsedilen isim sırası
değiştirilerek kullanılmıştır.
**) Bolu Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi
Viyola Öğretmeni
***) Doç.Dr. Abant İzzet Baysal
Üniversitesi, Müzik Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
****) Prof. Abant İzzet Baysal
Üniversitesi, Müzik Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Not: Bu yazı daha önce Folklor&Edebiyat Dergisi 58. Sayı'da
yayınlanmıştır.
|