ana sayfa
türkü sözleri
türkü notaları
türkü hikayeleri
gönül verenler
bağlama-nota
ozanlarımız
halk müziği
konser-tv
kitaplık
yazılar
sözlük
arşiv
linklerimiz
görüşleriniz
site içinde ara

Güncellemelerden haberdar olmak için
e-mail listemize üye olunuz. 

İsim: 
E-mail: 
            
     Aşık Hasan Hüseyin Orhan


   Aşk sevdası geldi, kaynadım coştum
   Yüksekten uçarken engine düşdüm
   Eşimden ayrıldım, ben burda şaşdım
   Yabancılar vurmuş telli durnamı


   Aşık Hasan Hüseyin Orhan resmi kayıtlarda 1900 Minayik yeni adıyla Kuyudere köyünde doğmuştur. Babası, fahri olarak nahiye müdürlüğü yapmış Hüseyin Efendi, annesi Kazo ana diye bilinen Keziban Hanımdır. Ehlibeyt neslinden olup İmam Zeynel Abidin soyundandır. Küçük yaşlardan itibaren gerek Aleviliğin esasları gerek saz-söz sanatı üzerine kendisini yetiştirmiştir. Kendisini tanıyan ve hayatta olan insanlar, Hasan Hüseyin Orhan'ı her yönüyle hakikate ulaşmış bir insan olarak tanımlamaktadırlar.

   Hasan Hüseyin Orhan cem-camaat birleyen, insanlara sevgi, saygı ve hoşgörüyü aşılayan Alevilerin ruhani liderleri sayılan; inancı ile güçlü, bilgili bir "dede'' olarak bilinmektedir. Doğanın saf, temiz ve güzelliğini kendi kişiliğine yansıtmış ve bunu şiirleri ile bütünleştirmiştir.

   Aşık Hasan Hüseyin Orhan bağlamayı küçük yaşta öğrenmiştir. Önceleri Hatayi, Virani, Pir Sultan, Yemini, Fuzuli, Dertli, Esiri gibi ustalardan beyitler çalıp söylemiş, daha sonraları kendi yazdığı beyitleri de eklemiştir. Aşıkların şiirlerini yazmalarında genellikle baş vurdukları bir yol olan mahlas kullanmayı, Aşık Hasan Hüseyin Orhan'da da görmekteyiz, Mahlas, aşıklık geleneğinde ve aşık edebiyatında çokça baş vurulan bir yoldur. Aşık şiirlerinde kendi isminin yanında ''Mahsun Hüseyin'', ''Aşık Hüseyniyem'' mahlasını da kullanmıştır.

    Araştırmamız sırasında Aşık Hasan Hüseyin Orhan'ın bağlamayı pençe ile, daha geniş bir deyimle şelpe ile çok hünerli çaldığı tespit edilmiştir. Yine araştırmamızda, sazının perdelerini kesmek suretiyle, perdesiz olarak icra etmesi, aşığa has bir özellik olarak karşımıza çıkmaktadır.

   Bağlama Alevi toplumunda kutsal bir saz olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle, dini inançları gerçekleştirmede ve icra etmede bir araç olduğundan, itibar görmektedir. Aşıklar için sazın apayrı bir yeri olup, sazlarına tutkun oldukları bilinmektedir. Aşık Hasan Hüseyin Orhan'ın bilinen ve günümüze kadar söylenen ''Telli Turnam'' deyişinde sazına ne derece tutkuyla bağlı olduğunu, bu tutkusunu şiirlerinde, bir oya gibi işlediğini görmekteyiz. Gerçekten de sazı onun için üzüntüsünü, kederini, sevincini paylaştığı gerçek bir eş, vazgeçilmeyecek bir tutkudur. Sazına bir eş tutkusuyla bağlı olmasının yanında, gerçek yaşamda hayatının tek eşi Sultan Ana olmuştur. Sultan Ana ile evliliğinden Hüseyin Avni, Doğan, Haşim Vehbi adlarında üç erkek Akgül, Makbule, Naile ve Halise (Kibara) adlarında dört kız olmak üzere toplam yedi çocuğu olmuştu.

   Aşık Hasan Hüseyin Orhan; Aşık Veysel, Ruhsatı, Aşık Daimi gibi, birçok aşıklarla sazlı sözlü meclislerde bulunmuştur.

   1937-38 yıllarında Ankara Devlet Konservatuarı tarafından bir çok deyişleri ses kayıt aygıtlarına alınarak derlenmiştir. 1938'de İstanbul'a gelmiş, 18 adet plak yapılmıştır. Günümüzde kaybolan taş plaklara 36 adet türkü ve deyiş okumuştur. Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu repertuarında Telli Turnam ve Karşıda Kara Erik türkülerinin yanında repertuar dışında kendi sesinden ve sazından bir çok türkü, oyun havaları mevcuttur. Ayrıca yörede Aşık'a ait bir Çok şiirler ve ezgileri kendinden sonraki kuşaklar tarafından günümüze kadar taşınmış ve devam ettirilmesi sağlanmıştır.

   Yaşadığı dönemin devlet büyüklerine, Hatay'ın Türk topraklarına katılması üzerine yazdığı deyişler zamanın gazete ve mecmualarında yayınlanmış, Halkevleri arşivlerine girmiştir. Halkevleri de Aşık Hasan Hüseyin Orhan'a sahip çıkmış, her Cumhuriyet Bayramı'nda Malatya Halkevi tarafından vazgeçilmez bir konuk olması sağlanmış ve icracılığı, şiirleri, deyişleri tüm bölgeye tanıtılmıştır.

   Ekonomik olarak pek varlıklı olmayan Aşık Hasan Hüseyin Orhan, ekonomik durumunu düzeltmek için özel bir gayret göstermemiştir. Mensup olduğu toplumun ve icra ettiği müziğini, bir gönül işi olduğunu, bu gönül işinin hiç bir zaman ticari amaç uğruna kullanılmayacağı düşüncesiyle, ekonomik durumu güçlü olmamasına rağmen, sanatını para karşılığında değer kaybettirmeme amacıyla, gazinolardan gelen bütün teklifleri tereddütsüz geri çevirmiştir. Hemen hemen her konuda şiirler yazmıştır. Doğup büyüdüğü topraklar üzerine yazmış olduğu şiirinde, köylünün sosyo-ekonomik durumunu dile getirmiş, hak'kın bu topraklar üzerindeki etkisini ince bir dille anlatmıştır.

   Kısa süren yaşamının (45 yıl) gençlik yıllarında kendi ve çevresindeki yaşamı konu alan doğa ve toplumsal yaşantıyı, insanı duygulan içeren şiirleri ağırlık taşırken sonraları dedeliğin vermiş olduğu öğreti ve gelenekle kendisini tümüyle Alevilik içinde tasavvufa yöneltilmiştir.

    Aşık Veysel, Ruhsati, Aşık Daimi, Aşık Seyit Mefutni, İkrari, Hüseyin Orhan, Bayram Aksüt gibi aşıkların, kendisine hayranlık beslediğini, hürmet ettiğini yine yaşayan kaynaklardan öğrenmekteyiz. Amansız bir hastalığa yakalanarak genç yaşta 17 Kasım 1945'te vefat eden Aşık Hasan Hüseyin Orhan geride yüzün üzerinde şiir bırakmıştır. Aşık Hasan Hüseyin Orhan, diğer halk ozanlarında olduğu gibi, halk tarafından çok sevilmiş ve adeta destansı bir kişiliğe büründürülmüştür. O kadar ki 17 Kasım 1945 yılında kendi ölümünü tasvir eden şiirini okuduğumuz zaman ölümünden bir kaç saat önce yazdığı ve ölümünü sezinlediğini anlamaktayız. Halk arasında müspet yönde bir takım söylencelerle beraber, O'nun adeta ermiş mertebesine ulaşmış bir kişi olduğu, yöresinde kabul edilmekte ve saygı görmektedir.

   Tekke edebiyatına mensup olan aşıklar, yalnız şiirlerini söylemekle kalmayıp, tekkeye mensup olan müritlerini eğitme görevini de üstlenmişlerdir. Tekke mensuplarının, kendi inanç ve düşüncelerini "yayacak ve gelecek nesillere taşıyacak kişileri eğitip, el vermeleri manevi bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Böyle bir dünya görüşünü benimsemiş olan Aşık Hasan Hüseyin Orhan, halkın milli kültür ürünlerinden biri sayılan aşıklık geleneğini, yozlaşmadan günümüze kadar süregelmesinde çok büyük bir rol oynamıştır. Vefat ettikten sonra geride aşıklık geleneğini sürdürecek bir de kuşak bırakmıştır. Böylece Minayik köyünün aşıklık geleneği günümüze kadar süregelmiştir. Bu kuşağa, Merhum İbrahim Mamo Temİz (Seyit Meftuni), Merhum Hüseyin Avni Orhan (Efendi Dede), Haşim Vehbi Orhan, Merhum Hüseyin Temiz (San Dede), Muharrem Naci Orhan (İkrari), Hasan Temiz, Hüseyin Orhan ve Bayram Aküt gibi örnekleri sıralayabiliniz.

   Aşık Hasan Hüseyin Orhan'ın yüz yirmi sayfalık kendi el yazısı ile yazmış olduğu eski Türkçe şiirleri ve düşünceleri(cönk) günümüz türkçesine çevrilmiştir. Aşığın mezarı doğduğu yer olan Malatya'nın Arguvan ilçesi Minayik yeni adıyla Kuyudere köyündedir. 

                 

Aşık Hasan Hüseyin Orhan'ın hayatı ve eserleri
nin 
belgelerle tespiti- Bitirme Tezi
Muharrem Naci Temiz



 

Dün Mü Buradaydın- Telli Durna

Dün mü buradaydın,bu gün mü geldin
Ötme garip garip sinemi deldin
Eşimden ayrıldım ben, burda kaldım
Yabancılar vurmuş telli durnamı

Aşk sevdası geldi, kaynadım coştum
Yüksekten uçarken engine düşdüm
Eşimden ayrıldım, ben burda şaşdım
Yabancılar vurmuş telli durnamı

   

Giderim Elinizden

Giderim elinizden
Gurtulam dilinizden
Yeşil baş ördek olsam
Su içmem gölünüzden

Su bağladım kamışa
Su neylesin yanmışa
Mevlam sabırlar versin
Yarinden ayrılmışa

 

 



anasayfa l notalar l sözler l bağlama l hikayeler l gönül verenler
halk müziği l ozanlar l yazılar l kitaplık l konser-tv l linklerimiz l görüşleriniz

Herhangi bir konuda yazışmak için: turkuler@turkuler.com