Yüzyıllardan beri bugüne kadar yaşatmaya muvaffak olduğumuz âşıklık
geleneğinin varlığını sürdürmesini, kimliğimizin korunması
açısından, vazgeçilmez önemi haiz bir husus olarak görüyoruz. Şurası
muhakkak ki âşıklar zümresi, geçmişte, toplum tarafından kabul gören
bir zümreydi. Ama maalesef günümüz için aynı şeyi söyleyemiyoruz.
Başta zevklerin, kabullerin ve kültürün değişmesi olmak üzere bunun
pek çok sebebi vardır. Acaba geçmişteki başarı tekrar sağlanabilir
mi? Bu geleneğin yaşatılması nasıl olacaktır? Kimlere ne gibi
görevler düşmektedir? Bize göre bu konu üç cepheli olarak kendini
göstermektedir. Bunlar;
A. Âşıkların yapması gerekenler,
B. Kurum ve kuruluşların yapası gerekenler,
C. Devletin yapması gerekenlerdir.
A. Âşıkların yapması gerekenler
Hiç şüphesiz âşıklık geleneğinin yaşatılmasında birinci derece rol
oynayacak olanlar âşıklardır. Bunun için üzerlerine büyük görevler
düşmektedir. Önceki yüzyıllarda başarı gösterenler bunu nasıl
sağladılar? Değişen toplum gerçeğini de göz önüne alırsak, günümüzde
neler yapılabilir? Her biri üzerinde saatlerce konuşmamız gereken bu
faktörleri şöyle özetleyebiliriz.
1. Yaşayan âşıklar, hikâyeci âşıkların veya hikâye
anlatıcılarının nesilden nesle anlatarak günümüze kadar yaşattıkları
eserleri öğrenerek, bunları icra etmelidirler. Halk, böylelikle bir
yandan bu eserleri tanımasına imkân bulacak bir yandan da yeni
yetişen nesil kendi kültürüne, dünyasına ait adını duyduğu bu
eserleri tanıyıp sevecektir. Böylelikle âşıklığa yönelme yolunda,
geçmişte olduğu gibi halk hikâyelerinin etkileyici rolü yine ortaya
çıkacaktır.
2. Bilindiği gibi önceki yüzyıllarda bir âşık, kendi yerini
tutması, izinden gitmesi, eserlerini ve adını yaşatması için
istidatlı bir genci yanına çırak alır, ona âşıklığın
vecibelerini öğreterek, onun da âşık olmasını sağlardı. Çırak,
yıllar boyu ustasına hizmet eder ve bu arada âşıklığın vecibelerini
öğrenir; zamanı geldiğinde ustasının izniyle söylemeye başlardı.
Öyleki, şiirlerinde, ustasının tekniği, kültürü ve söz dağarcığı
açıkça kendini hissettirirdi. Bu yüzdendir ki, söylediğimiz
hususlar, kendisinin yetiştirdiği çırağına sirayet ettiği gibi, onun
çıraklarında da görülebilmekteydi. Edebiyatımızda, Erzurumlu
Emrah, Ruhsatî, Dertli, Sümmanî, Derviş Muhammed, Huzurî ve
Şenlik Kolları gibi âşık kollarının ortaya çıkması da bu yüzden
olmuştur. Çırak yetiştirme geleneği, günümüzde, istisnalar bulunsa
da- geçmişe nazaran gücünden çok şey yitirmiştir. Bu bakımdan
geleneğin devamı hususunda, çırak yetiştirme geleneğini, ihmal
edilmemesi gereken davranışların başında görüyoruz.
3. Kültürümüzde saz, âşıklarla özdeşleşmiş bir
çalgıdır. Öyleki, âşıklardan söz edildiğinde ilk akla gelen husus
sazdır. Bir başka deyişle saz, âşık kimliğini belirleyici bir
özelliğe sahiptir. Gerçi edebiyatımızda saz çalmayan ve şiirlerini
irticalen söyleyen pek çok âşık vardır, ancak bu, genel kanaati
değiştirmez. Âşıklar, sanatlarını sergilerlerken izleyiciler
üzerinde sazla etki bırakırlar, söyledikleri şiirlere sazla
kalıcılık sağlarlar. Hatta bu sayede repertuara türkü kazandırma
gibi önemli bir vazifeyi de yerine getirmiş olurlar. Şu halde
âşıklara düşen iş, mümkün olduğunca şiirlerini sazla icra etmeleri
ve kendilerine has tavırları yansıtan orijinal eserler vücuda
getirmeleridir.
Bu arada akla şu soru gelebilir: Acaba, gelecekte âşıklar,
eserlerini nota ile icra edebilirler mi? Böyle bir durumda,
geleneğin devamı hususunda bunun ne gibi faydalı veya sakıncalı
yönleri olabilir? Cevabımız şudur: Gelecekte, bazı âşıkların
sahnede, besteledikleri şiirlerini söylediklerine şahit
olabileceğiz. Belki bunu engellememiz de mümkün olmayacaktır.
Yapılması gereken onların öze bağlı kalarak Türk halk müziği formu
çerçevesinde eserler üretmelerini sağlamak ve bize yabancı müzik
tarzı ile ortaya konulan eserleri, halk ve medya olarak
desteklememektir.
4. Başta geleneğin yaşatıldığı Kars, Erzurum, Artvin,
Malatya, Kahramanmaraş, Sivas, Kayseri, Tokat, Adana, Yozgat, Çorum
ve Amasya olmak üzere âşıkların il bazında bir an önce
kurumlaşmaları gerekir. Böylelikle kuracakları derneklerde şu
şekilde faydalar elde edeceklerdir:
a. Kendi aralarında düzenleyecekleri programlarla güçlerini artırma
imkânı bulacaklardır.
b. Bu programları izleyen genç nesil üzerinde olumlu etki
bırakacaklardır.
c. Düğünlere, şenliklere ve çeşitli mahalli televizyonlara katılımda
organize kolaylığı sağlayacaklardır.
d. Diğer illerdeki derneklerle işbirliği yaparak o yöredeki
gelişmelerden haberdar olacak, dönüşümlü olarak farklı âşıkların
kendi illerinde program yapmalarına zemin hazırlama imkânı
bulacaklardır.
5. Tam anlamıyla kendilerini ispatlamamış kişileri âşık
olarak lanse etmemek ve programlara katılmalarını uygun zamana
bırakmak gerekir. Kendilerini âşık olarak niteleyen insanların
geleneğe ait birtakım gerekleri yerine getirdikten ve belli bir
süreçten geçtikten sonra toplum karşısına çıkmalıdır.
6. Âşıklar kendilerine ait olmayan şiirleri sahiplenme yoluna
gitmemelidir. Yüzlerce örneğini gördüğümüz ve âşıklara
yakıştıramadığımız bu tür yaklaşımlar,
a. Toplumun âşıklar hakkında kanaatlerinin olumsuz yönde değişmesine
sebebiyet verir.
b. Âşığın gerçek gücünün belirlenmesinde olumsuz rol oynar.
c. İleriki zamanlarda, araştırmacıların işlerinin zorlaşmasına yol
açar.
7. Âşıklar, bu alanın uzman ve bilim adamlarıyla yakın ilişki
içerisinde olmalıdırlar.
8. Şiirlerini, toplumun duyarlılığına bağlı kalarak ve
gelenek çizgisinin dışına çıkmadan orijinal buluş ve söyleyişlerle
zenginleştirmelidirler.
9. Âşıklar, günlük hayatında, şiirlerinde ortaya koydukları
ideal hayat ve ideal insan imajına ters düşecek tarzda
olmamalıdırlar. Bir başka deyişle söyledikleri gibi yaşamalıdırlar.
B. Kurum ve kuruluşların yapası gerekenler
Sistemin kendini koruması ve yaşatması için ülkede kurum ve
kuruluşlara önemli görevler düşmektedir. Bunların içinde dernek,
televizyon ve gazetelerin fonksiyonu azımsanmayacak derecede
büyüktür. Hükmümüz âşıklık geleneği için de geçerlidir. Bu cümleden
olarak âşıklık geleneğinin varlığını koruması için zikrettiğimiz
kurum ve kuruluşlar acaba neler yapabilir? Bunlardan ilk aklı
gelenleri şunlardır.
1. Yörede geleneğin yaşaması ve özendirici olması için
mahalli televizyonlar, periyodik olarak âşıklarla ilgili canlı
programları yapmalı ve maddi yönden âşıkları desteklemelidirler.
Âşıklar, bu programlarda mümkün olduğunca gelenekteki çizginin
dışına çıkmamalıdır.
2. Bilhassa mahalli televizyonlar, birbirleriyle bağlantı
kurarak, âşıkların yaptıkları programları değişim yoluna gitmeli
yahut farklı yöredeki âşıkları davet ederek izleyicilerinin diğer
bölge âşıklarının tanınmasına imkân sağlamalıdır.
3. Gazeteler, kültür ve sanat sayfalarında bir köşesini,
sürekli âşıklara ve onların şiirlerine ayırmalıdır. Köşede yer alan
şiirler, başta yüzyılımızın âşıklarına ait olmak üzere, hemen her
yüzyıldan âşığa ait olabilir. Şiirler, farklı şekilde ve konularda
olmalıdır. Böylelikle, şiiri yayımlanan âşıkları teşvik etmiş
olmakla beraber, yaşayan diğer âşıkların özendirilmesi sağlanmış
olacaktır.
4. Gazeteler, âşıkların daha güzel şiirler ortaya koymaları
ve bu vadide varlıklarını sürdürmeleri için, senenin muhtelif
zamanlarında, muhtelif konularda yarışmalar düzenlemelidir.
5. Dernekler, yıllık faaliyetleri çerçevesinde âşıkları bir
araya gelebileceği programlar düzenlemeli ve bu hususta valilik ve
kaymakamlıklarla ilişki içinde olmalıdırlar.
C. Devletin yapması gerekenler:
Millî kültürün korunmasında ve yaşatılmasında en önemli iş devlete
düşmektedir ve bu onun asli görevidir. Bu hüküm, bütün dünya
devletleri için geçerlidir. Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi
âşıklık geleneği , kültürümüz için vazgeçilmez önemi haiz bir
husustur. Bu çerçevede, bilhassa Kültür Bakanlığımızın yapması
gereken önemli görevler vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
1. Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme
Genel Müdürlüğü konu ile ilgili olarak sürekli İl Kültür
Müdürlükleri işbirliği içinde olarak şu hususların gerçekleşmesine
imkân sağlayacaktır.
a. Yöredeki, âşıkların ve bunların şiirlerinin tespit edilmesi
yoluna gidilecektir.
b. Toplanan bilgilerin ve şiirlerin HAGEM’deki Âşık Edebiyatı
servisine arşivlenmesiyle, gerek araştırmacılara, gerekse bu konuda
haber almak isteyenlere oldukça önemli bir bilgi hazinesi sunma
imkânı sağlanacaktır.
c. Yeni yetişen âşıkla yahut ölen âşıkla ilgili bilgilerin elde
edilmesiyle, hatta âşıkların doğum ve ölüm tarihlerini gösterir
kronolojik bir listenin düzenlenmesiyle araştırmacılara büyük
kolaylık sağlanmış olacaktır.
d. İnternet’te, âşıkların biyografilerinin ve önemli şiirlerinin yer
aldığı bir WEB sayfası oluşturulmalıdır. Böylelikle ilgili kişilere
en kısa sürede âşıklar hakkında sağlıklı bilgilerin verilmesi
sağlanacaktır.
e. Valilik ve belediyelerle temasa geçilerek, yöresinde ölen
âşıkların okul, cadde veya sokaklara adlarının verilmesi yoluna
gidilecek, onların adlarının ölümsüzleşmesi sağlanacaktır. Diğer
taraftan bu yaklaşım, o civarda yetişecek âşıklar için özendirici
bir durum ortaya çıkaracaktır.
2. Başka şahısların, asıl sahibi olan âşıktan izin almadan
hatta kendi adına sahiplenilerek kasetlere parça okumalarının önüne
geçilmesinde etkin rol oynanmalıdır. Bunun için, telif hakları
kanunun en kısa sürede işletilmesi ve böylelikle gerek söz gerekse
makam olarak kültürümüze katkıda bulunan bu kişilerin
mağduriyetlerinin engellenmesi sağlanmalıdır.
3. Âşıklara HAGEM tarafından verilecek bir belge ile,
gidecekleri yerler için devletin ulaşım araçlarında indirimli
seyahat yapma imkânı sağlanmalıdır. Valiliklerle veya belediyelerle
temasa geçilerek, imkânlar ölçüsünde yöredeki yardıma muhtaç olan
âşıklar, maddi ve manevi yönden desteklemelidir. “Halkın gözü,
kulağı, dili” dediğimiz âşıklara sağlıklarında değer vermek
gerekir. Bundan nasibini almış âşık sayısı o kadar azdır ki! Bugüne
kadar yaptığımız şey, bu yüce insanlara, öldükten sonra sahip
çıkmaktan başka bir şey değildir. Yaşayan nice âşığımızı incelemek
için -söz yerindeyse- onların ölmelerini bekliyoruz. Bu halk
sanatçılarının çoğunun bizlerden beklediği tek şey, para-pul değil,
hayatta iken kendilerine değer verildiğini görmek. Bizlere düşen
görev, bugüne kadar yapa geldiğimiz hataları yapmayıp yaşayan ve
kendilerini ispatlamış olan sanatçılara, sağlıklarında beklenen
ilgiyi ve değer göstermek olmalıdır.
4. Aynı şekilde bu belge ile, devletin sosyal tesislerinde
indirimli fiyatla konaklama imkânı sağlamalıdır.
5. Seri olarak, âşıkların hayatlarının ve şiirlerinin yer
aldığı kitapların basılması gerçekleştirilmelidir. Bunun için genel
müdürlük bünyesinde bir kurul oluşturulmalı ve bu kurulun bütün
birimlerden bağımsız olarak çalışması için, gerekli şartlar yerine
getirilmelidir. Kitap basımının yanında, bağımsız olarak yahut bir
dernek tarafından bastırılmış biyografik kitapların -200’den az
olmamak kaydıyla- satın alınarak bunların il ve ilçelerdeki
kütüphanelere ulaştırılması yoluna gidilmesi gerekir.
6. Ufuklarının açılması için, senenin muhtelif günlerinde
periyodik olarak kendilerini ispatlamış âşıkların devlet
imkânlarıyla başka ülkelere gitmeleri sağlanmalıdır. Bu ülkeler,
Avrupa’da Türklerin yoğunlukta bulunduğu yerler olabileceği gibi,
Asya’daki diğer Türk Cumhuriyetleri de olabilir.
7. Okul kitaplarındaki âşık edebiyatına ayrılan kısmın hacmi
artırılmalıdır. Bu bölümlerde, farklı âşıkların, muhtelif şekil ve
konulardaki şiirlerine yer vermek gerekir. Hatta, âşık edebiyatı
dersi işlenirken, mümkünse, yöredeki âşıkların derse getirilmesi
için kolaylıkların sağlanması yoluna gidilmelidir. Diğer taraftan,
üniversitelerin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümlerinde, yetişmekte olan
eğitimcinin kafasında farklı bir dünya oluşmasında etkili olmak için
tatbiki olarak âşık edebiyatı dersinin yapılması da yerinde bir
davranış olur.
8. Valilikler ve kaymakamlıklar, çeşitli vesilelerle, senenin
muhtelif zamanlarında âşıklar şöleni yapmalı veya bu hususta
faaliyet gösteren derneklere yardımcı olmalı,böylelikle halkın
âşıklara ilgi duymasına zemin hazırlamalıdır.
9. Sözlerimizin başında da değindiğimiz gibi âşıkların ortaya
çıkmasında halk hikâyeleri önemli rol oynar. Şurası muhakkak ki,
Türk kültürü dünyanın en zengin destan, masal ve hikâye külliyatına
sahiptir. Ne var ki, bu alana gösterdiğimiz ihtimamda ise, tam
tersi, vurdumduymazlık içerisindeyiz. Bugün Avrupa’da, Robin Hood’un
yüzden fazla filmi yapılmışken, Zeyna, Heman ve Woltron geçmişe veya
geleceğe ait birtakım hayali hikâyelerle dünyanın ilgisi çekilirken,
ülkemizde yıllardan beri muhteşem devin uykudan uyandırılması için
herhangi bir gayret gösterilmemiştir. Biz bu hususu, bir fabrika
veya bir okul temelinin atılması kadar önemli görüyoruz. Bugün Kerem
ile Aslı, Arzu ile Kamber, Elif ile Mahmut, Tahir ile Zühre, Emrah
ile Selvi ve daha nice nice halk hikâyesi filme alınmayı
beklemektedir. Bunun için bugüne kadar tespit edilmiş metinlerin ve
bunların senaryosunu yazacak kadroların var olduğuna inanıyoruz.
…………………………………
Bizim tespitlerimiz bundan ibarettir. Bu maddeleri daha da artırmak
mümkündür. Tekliflerimiz, ilgilileri ümitsizliğe sevk edecek
hususlar olmayıp yapılması mümkün olan hususlardır. Sık sık
karşılaştığımız; “Âşıklık geleneğinin geleceğini nasıl
görüyorsunuz?” sorusunun cevabı da galiba, sıraladığımız bu
faktörlerle bağlı.
|