Katılan âşıklar / Yarışılan dallar
4-5-6 Mayıs 2008 de dördüncüsü düzenlenen Âşıklar Bayramı’na geçen
yıla oranla daha fazla âşık katıldı. Katılımcı sayısı 320’yi
buldu. Yani bu sene ki sayıda 100 Âşık fazlalaştı. Âşıkların
sayısı fazlalaşınca üç gün süren bayrama sığmayınca yarışma dalı 3
iken 2’ye düşürülmüş oldu. Âşıklar 10 dalda yarıştılar.
Divan türünde atışma(doğaçlama), Atışma Dalı (Doğaçlama),
Karşılıklı (Methiye) Atışma Dalı, Dudak Değmez (Leb-Değmez-
Doğaçlama) Dalı, Muamma Dalı, Şiir Dalı, Güzelleme Memleket
Türküsü (Doğu Anadolu Türü, Erzurum ve Erciş Ağzı, Orta Anadolu
Sivas ve Bozlak Tavrı, Ege ve Akdeniz Bölgesi) gibi dallar ve
tavırlar koyulmuştu.
Geçen yıla nazaran bu yıl yeni eklenen bölgelerden katılan
âşıklarımız kendi yörelerini temsil ettiler. Doğu Anadolu havaları
bir nebze de olsa başka havalar ile buluşunca bir renklilik
kazanmış oldu.
Düzenleme kurulundan âşıklara sitem
Âşıklık geleneğinin zor dallarından olan doğaçlama Divan türü,
Atışma türü, Leb-Değmez türü gibi türlere âşıkların katılımı az
sayıda olduğundan dolayı katılımcı âşıklar büyük azar işittiler.
Bu azar ise adeta kafalara çekiç vurulurcasına yapılıverdi. Şiir
ve muamma dalı kolay bir dal olduğu için çoğunluğun bu dalları
seçtiği vurgulandı. Gelecek yıl bu dalların zorlaştırılacağı,
muammanın ise karşılıklı doğaçlama şeklinde yapılacağı belirtildi.
Âşıkların, toplumun dili, gözü, kulağı olduğunu kimse
unutmamalıdır. Bu bayrama katılan âşıklar neyin töhmeti altındadır
ki haksızca yapılan siteme maruz kalmaktadırlar.
Sitemi yapan kişiler bilmiyor mu ki bu sanatın yaşatıldığı
kahvehaneler tarihe karışmıştır. Bilmiyorlar mı ki usta çırak
ilişkisi bitmiştir. Bilmiyorlar mı ki âşıklara sanatçılarını icra
etmeleri için kahvehanelerin kapıları kapanmıştır. Durum böyleyken
siz nasılda kalkar zor olan dallara katılımın çok olmasını
bekleyebilirsiniz?
Yeni yetişen nesil içinde âşık olmaya özenen çırak var mıdır? Usta
âşıkların kapılarını kaç gencimiz çalıp da bana âşıklığı öğret
diyebiliyor? Hangi aşığın karnı doyuyor da evine ekmek
götürebiliyor ki yeni nesil de kalkıp ona özensin!
İş bu durumdayken âşıklardan zor dallara katılım beklenemez. Zor
dallara katılım sağlayan âşıklar 1980 öncesi yetişen âşıklardır.
Usta çırak ilişkisinden gelmedir onlar. Yarın onlarında nesli
tükenecektir. Görünen köy kılavuz istemez.
Katılım turizm amaçlı arttı – kalite düştü
Kars Belediyesi bayrama katılımcı âşıkların geliş dönüş paralarını
ödüyor. Üç gün boyunca yemesini, içmesini, yatmasını karşılıyor.
Kendisi katılacak olan bazı âşıklar bunu görünce ailece
yazılıveriyorlar. İlköğretimi okuyan çocuk, usta bir aşığın
yazabileceği şiiriyle müracaat ediyor yarışmaya. Sonra dönüp
büyüğünün yazdığı şiiri benim diye okuyuveriyor. Peki, yerler mi
bunu? Bir de dönüp yerel gazetelere bilgi veriyor. Diyor ki “Biz
bayrama ailece katıldık”
Bu bayram bir Âşıklar Bayramı mı yoksa Turizm Bayramı mıdır?
Gelecek yıl bu şekilde bir katılım sağlanır ise, (inşallah
sağlanmaz) sayı 400 lere ulaşır. Bu bayrama şiir yazanların,
yazmayanların, türkü söyleyenlerin, söylemeyenlerin katılımına
şahit olduk.
Bayrama katılan âşık sayısı çoğaldıkça kalite düşmeye başladı.
Çoğu usta âşık katılmama kararı aldı. Kars’ın dışından birçok usta
âşık katılmadığı gibi Kars ilinde de Murat Çobanoğlu Âşıklar
Derneği 11 âşık ile bayrama iştirak etmedi.
Katılmayan usta âşıkların gösterdiği gerekçe, derecelerin hak
edene değil hak etmeyene verilmesidir.
Dereceler – ödüller yerini bulmuyor
Örnek verecek olursak usta aşığa verilmesi gereken birincilik
derecesi geleneği yaşatmaya teşvik olsun diye çocuğa veriliyor.
Çocuk gözetilirken usta aşığın sinesine neşter vuruluyor.
Bundan önceki bayramlarda parmakla gösterilen kadınlar birden bire
çoğalıp sayıları iki düzineyi buluyor ve hepsi özel ödüle layık
görülüyor. Burada da derece verilmemiş olan usta âşıklar
güceniyorlar.
Kendi yöresini çok iyi temsil eden nice aşığın yanından derece
nedir geçmiyor. Özel ödülden de mahrum bırakılıyor.
Burada mahrum bırakılmayanlar kadın, çocuk ve engelli
katılımcılardır. Bunları çoğaltırken usta âşıkları azaltıyoruz.
Çünkü usta âşıklar onure edilememenin üzüntüsüyle bir sonraki
bayramı terk ediyorlar.
Şiir olarak pek ala şiirler sunuluyor yarışmaya. Nedense derece
verilirken sözün büyüsüne, şiirin barındırdığı sanata, imgeye,
imaja önem verilmeden değerlendiriliyor. İşi bağıran, çağıran,
yaygara koparan, yeri göğü yumruklayan, vatan, millet, bayrak,
diye kükreyenler götürüyor.
Merak ediyorum, düzenleme kurulu ve jüri üyeleri yazılan şiirleri
neden topluyorlar? Kürsüde şiirin bağıra çağıra okunmasına ödül
verilecekse o halde şiir toplanmamalı. Tıpkı türküde olduğu gibi.
Âşık sahnede nasıl türküsünü okuyup değerlendirmeye alınıyorsa,
şiir de okunarak değerlendirmeye alınmalı. Bir de program
kitapçığında belirtilmeli. Denmeli ki “Şiir ödülü sahnede ki
başarılı okumaya veriliyor” İşte bu söylenirse katılan âşıklar da
iyi çalışarak şiir okuma tekniğine erişip öyle yarışmaya
çıkıverirler.
Bu yıl şiir konusu olarak 11 heceli bir mısra verildi. Bu mısra
“KARS’TAN SELAM OLSUN ANADOLU’YA” mısrasıydı. Şiirle katılan
âşıklar bu mısrayı ayak olarak kullanıp şiirleri yazmış ve kurula
sunmuş oldular. Hem konu hem ayak olarak algılanan bu mısra
şiirlerin hep aynı doğmasına neden oldu. Hemen hemen herkes aynı
malzemeyi harcayarak aynı vurgularda bulundular. Tabir yerindeyse
bu bayramda birbirinin benzeri olan aynı konulu şiir kirliliği
yaşandı. Sekiz on kadar şiir okununca doyum noktasına ulaştı
herkes. Oysa bu şiirler bir bahçenin ayrı ayrı çiçekleri olarak
açabilirdi. Şiirde konu verilmeliydi. Ayak ve malzeme âşıklara
bırakılmalıydı. Bu daha doğru bir karar olur ve üretimi daha da
bir tetiklerdi. Böylece başka tatlar alınan başka şiirler ortaya
konulmuş olurdu.
Dörtlük olarak değil beşlik olarak yazılan şiire ikincilik ödülü
Halk şiiri doğarken dörtlük olarak doğmuştur. Dört mısradan oluşan
kıtalara birinci dörtlük, ikinci dörtlük, üçüncü dörtlük diye ad
verilmiştir. Kural budur. Bu kural Dîvânü Lugati’t-Türk’ten
başlayarak günümüze kadar getirilmiştir. Gevheri’ye, Âşık Ömer’e,
Karacaoğlan’a Âşık Veysel’e baktığımızda beşlikle yazılan kıtaya
rastlayamıyoruz. Beşlikler ancak nakaratlı olarak anonim
türkülerde bulunmaktadır.
Bayramla ilgili kitapçıkta değerlendirmeye dörtlüklerin alınacağı
bildirilirken beşlik ile yazılmış şiire ikincilik derecesi
verildi. Bu durum yarışma kurallarına aykırıdır. Değerlendirme
yapılırken halk şiirinin kuralları esas alınmalıdır.
Jüriler sohbet ediyor - görevli oldukları saatlerde masa başında
bulunmuyor
Âşıklar yarışırken çoğu zaman masalarında bulunan Düzenleme
Kurulu, Değerlendirme Kurulu ve Teknik Kurul, kendi aralarında
sohbet ediyorlar. Öyle zaman oluyor ki Düzenleme Kurulu Başkanı
yarışan aşığın söylediği iki kıtayı üç kıta zannederek ikaz etme
yoluna gidiyor. Âşık itiraz ederek iki kıta söylediğini
belirtiyor. Bazı âşıkların dört kıta söylediğinin farkına varıyor,
bazı aşığın söylediğinin dört kıta olduğunu bile fark edemiyor.
Burada bir önemsememe öne çıkıyor.
Bazı âşıklar yarışırken bakıyorsunuz bütün kurul orada
değerlendirme yapıyor. Bazı âşıklar da yarışırken bakıyorsun üç
kuruldan biri iki üye oturuyor. Diğerlerinin sandalyeleri boş.
Yarışan âşık o zaman şöyle diyor. “ Diğer aşığın söylediği türküyü
veya okuduğu şiiri 10 kurul üyesi izledi ve dinledi. Benim
okuduğumu 3 heyet üyesi dinledi. Bu nasıl bir değerlendirmedir”
diye soruyor.
Bar başını çeken “ay balam”
Bayramda âşıkların icra ettiği dalların yedisini Doğu Anadolu’da
çok yaygın olarak sürdürülen yarışma dalları oluşturuyor. Geriye
kalıyor üç dal. Biri şiir dalı bunların. Diğer ikisi ise Orta
Anadolu Sivas ve Bozlak Tavrı ve Ege ve Akdeniz Bölgesi tavrı
olarak belirlenmiştir.
Dalların çoğu Doğu Anadolu’da Kars ve Erzurum âşıklarınca bilinip
işlendiğinden dolayı olacak ki kurul yetkilileri bu dallara
katılımın az olduğunu görünce Karslı ve Erzurumlu âşıklara sitem
etmekten geri durmuyor.
Türkiye’nin hemen her bölgesinden türkü temsilcisi âşıklar bayrama
iştirak etmektedir. Bunlar kendi yörelerinin ürünlerini bayrama
taşıyorlar. İş böyleyken sazını eline alıp “ay balam, ay balam”
diyen daha çok alkışlanıyor ve daha çok derece alıyor. İşin bu
noktaya gelmesine etken olarak yarışılan dalların Doğu Anadolu
âşıklarınca icra edilmesi ve kurul heyetleri çoğunluğunun Karslı
olmalarından kaynaklandığı söylenebilir.
Kurulda bulunan âşıklar Karslı
Düzenleme, Değerlendirme ve Teknik Kurul’da altı âşık yer
almaktadır. Bunların altısı da Kars doğumludur. İsimlerini sayacak
olursak bu isimler şunlardır: Nazım İrfan Tanrıkulu, Şeref
Taşlıova, Günay Yıldız, Mürsel Sinan, Yener Yılmazoğlu ve Maksut
Feryadi.
Türkiye genelinde yapılan bir âşıklar bayramında altı Karslı
aşığın ne işi var. Türkiye’de yedi bölge var. Her yöreden bir usta
aşığın yer alması gerekmez mi? Sivas’tan, Erzincan’dan, Tokat’tan,
Kırşehir’den, Konya’dan, Adana’dan, Antalya’dan, Malatya’dan,
Maraş’tan, Çorum’dan ve diğer illerden düzenleme kuruluna,
değerlendirme kuruluna, teknik kurula katılım sağlanmalıdır.
Tarafsızlık ancak böyle sağlanır. Diğer türlü adam kayırmalar
başını alır gider. Böyle olunca da hak eden hakkını alamaz bayrama
haksızlık damgasını vurur.
Bu bayram ister Kars’ta ister Edirne’de, isterse Sivas’ta
yapılsın. Türkiye Âşıklar Bayramı olarak yapılmalıdır. Zaten bu
konuda ilik adım atıldı. Çünkü 1. Bayram isim olarak “Kars Murat
Çobanoğlu Âşıklar Bayramı” olarak geçmekteydi. Şimdi ise “Türkiye
Murat Çobanoğlu Âşıklar Bayramı” adını aldı. Bu hakkaniyet umarız
bahsini ettiğimiz konularda da kendini göstermiş olur.
Yeni havalar / türküler değerlendirilmeli
Usta aşıların bıraktıkları ve günümüze kadar taşınmış olan
havalar/ezgiler yaşatılırken günümüzde ki üretilen eserlerinde önü
açılmalıdır. Bir Sümmani ağzı vardır. Bu aşığın yöresinde yetişen
âşıklar kendi yazdığı şiirleri bile türküleştirirken bu ağızla
söylemeye devam ediyorlar. Nida Tüfekçi’nin dediği gibi bir
türkünün bir ezgisi olur. Bir ezginin üç sözü, beş sözü, on sözü
olmaz. İş böyleyken o ustaların ürettiği havayı yine o ustanın
sözüyle sürdürmeliyiz. Aksini yaptığımız zaman üretimden mahrum
kalırız. Tıpkı papağanlar gibi öğrendiklerimizi tekrarlar
tekrarlar dururuz.
Karslı âşıklar genelde Şenlik’in tesirinde ve onun ezgilerini
söylemekte ısrar ediyorlar. Usta âşıklar yaşatılmalıdır fakat
onların gölgesinde âşıklık geleneğini devam ettirmekte bu sanata
zarar vermekten öteye gidecek gibi değildir. Şenlik nasıl üreterek
Şenlik olabilmişse günümüz âşıkları da üreterek kendi
olabilmelidir. Yoksa üretim nasıl gerçekleşebilir ki?
Bu bayramdan Murat Çobanoğlu adının çıkarılması
Aşıklar Bayramı’na ilk olarak damgasını vuran isim “Konya Aşıklar
Bayramı” dır. Bu bayram yıllarca sürdürülerek aşıklık geleneği
yaşatılmaya çalışılmıştır. Lakin bu bayramın adresi yanlıştı.
Tıpkı şimdi Kars iline taşındığı gibi. Bu bayram Türkiye
Cumhuriyeti’nin başkenti olan Ankara’da yapılmalıdır. Yer
Türkiye’nin yönetildiği yer olmalıdır. İşte tarafsızlık o zaman
sağlanmış olur.
Gelelim Murat Çobanoğlu’nun adının bayrama verilmesine. Bir kere
Murat Çobanoğlu’ndan çok büyük eserler vermiş âşıklarımız var
Kars’ta. Bunlardan bir Tüccari’yi, bir Hıfzı’yı, bir Müdami’yi,
bir Şenlik’i, bir Cemal Hoca’yı, bir İlhami’yi, bir Murat
Karahanlı’yı sayabiliriz.
Saydığımız bu âşıklar söz ve sanat bakımından Murat Çobanoğlu’nun
çok çok ilerisindeler. Bu âşıklar yazdıkları sözü kelâm derecesine
ulaştırmayı başarmış âşıklardır. Murat Çobanoğlu ise sözü
söylemesini bilmiş fakat kelâmın yanından geçememiştir. Tıpkı bir
marangoz gibi odununu hızarında biçmiş, tahtaya çevirmiş ve
pütürlü şekliyle kurduğu yapıyı inşa etmiştir. Yani işin
inceliğine, derinliğine inmeden elindeki tahtaya sıçandişi
açmadan, süs vermeden, estetiği yakalamadan ortaya koymuştur
yaptığı işi.
Onun sanatını şöyle özetleyebiliriz. İki fotoğrafçı düşünün. Biri
müşterinin fotoğrafını dakikalık olarak çekip veriyor diğeri ise
haftalık fotoğraf yapıyor. Biri bir gün diğeri bir hafta uğraşıyor
yaptığı işle. Her iki fotoğrafçının da çektiğine baktığınızda
aradaki büyük farkı hemen görüyorsunuz.
Murat Çobanoğlu dakikalık fotoğraf çeken bir âşıktır. Haftalık
fotoğraf çekmiş olan âşıklar dururken bayrama onun adının
verilmesi bir yanlışlıktır. Bayrama bir isim verilmesi zorunlu
olacak olsa ben hemen “Dede Korkut” adını öneririm. Çünkü Dede
Korkut cümle âşıkların piridir. Geleneğin başlamasında öncü
isimdir. Üstelik Dede Korkut Kars coğrafyasının yetiştirdiği en
önemli şahsiyetidir. Bir ayağı Sürmeli Karakalesi’nde, bir ayağı
ise Kağızman Ağcakalesi’ndedir.
Ben ne Dede Korkut’un, ne de diğerlerinin isminin verilmesinden
yana değilim. Ben bu bayrama “Türkiye Âşıklar Bayramı” adının
verilmesinden ve bayramın Ankara’ya taşınmasından yanayım.
Bayram Ankara’ya taşınırsa iş çok değişir ve kalite artar. Üretim
artar. Gelenek büyür. Bir yörenin havaları ağır basmaz. Ölçülü
olur her şey. Yerli yerinde olur. Herkes kendine yontmaz.
Sonsöz
Türk kültürünün vazgeçilmez, ruhlara zevk ve tat veren, didaktik
şiirleriyle akıl veren, koçaklamalarıyla coşturan, lirik
şiirleriyle gönülleri okşayan, ağıtlarıyla hüzünlendiren, halay
türküleriyle sevindiren âşıklık geleneğinin en güzel biçimde
yaşatılması, güç kazanması ve yarın ki kuşaklara aktarılması bu
noktada benim tek temennimdir.
|